Kongreye katılan milletvekili, eski dev-genç liderlerinden Ertuğrul Kürkçü’ nün yaptığı coşkulu konuşma salonda var olan coşkuyu daha da artırdı. Nurol Kültür Merkezini dolduran kitlenin içerisinde gençlerin ve kadınların çokluğu bence en çok dikkat çeken konulardan biriydi.
Kongreyi izlerken sürekli olarak empati yapmaya, bir beyaz Türk olarak kendimi o insanların yerine koymaya çalıştım. Ne yöneticilerde, ne de bir gönül bağıyla BDP’ye bağlanmış, o gün orada bulunmayı bir görev sayıp, çoluk çocuk salonu doldurmuş insanların hiçbirinde ne siyasi, ne ekonomik, ne de kişisel en küçük bir çıkar beklentisi olmadığını o salonda bulunan herkes görmüştür.
Diğer partilerde olduğu gibi, ne delegelik, ne yöneticilik, ne belediye başkanlığı, ne milletvekili adaylığı, hiçbirinin umurunda değildi. Onları oraya getiren neydi o zaman?
Siyaseti bir rant ve paylaşım aracı olarak görenlerin anlamakta güçlük çektiği bu duyguyu biraz açmak gerekiyor.
Anadolu coğrafyasında herkesten önce var iken; kendi topraklarında cumhuriyetten bu yana hep ikinci vatandaş gibi görülmüş, kimi zaman topraklarına el konmuş, kimi zaman köyleri yakılmış, “ülkenin bölünmez bütünlüğü “adına üzerlerine bombalar yağdırılmış, karanlık güçler tarafından toplu kıyımlara uğramış bir halkın sessiz protestosunu, devleti yalnızca kendilerinin kabul edip, devletin tüm olanaklarını tek başına kullanarak, başkalarıyla paylaşmak istemeyenlerin anlaması zaten mümkün değildir.
Orada bulunan çoğunluğun BDP’nin politikalarını, KCK yapılanmasını, Ergenekon’un Kürt sorununun çözümsüz kalması için tezgahladığı oyunları sorgulamasını beklemek pek gerçekçi olmaz.
Benim dikkatimi çeken, tarihten gelen o ezilmişlik duygusunun, kandırılmış ve ötelenmiş olmaktan kaynaklı muhalif ve öfkeli duruşun dışa vurumuydu.
Salonu ve katılımcıların ruh halini böylece özetledikten sonra kongreye damgasını vuran Ertuğrul Kürkçü’ nün konuşmasıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği üzere Ertuğrul Kürkçü 12 Mart öncesinin Dev-Genç liderlerinden ve ünlü Kızıldere baskınından tek sağ kurtulan kişiydi.
Son genel seçimlerde de Emek-Demokrasi-Özgürlük bloğunun Mersin adayı olarak meclise girmiş, şimdi de BDP’nin en büyük bileşeni olduğu, çatı partisinin kuruluş çalışmaları içinde yer alan bir milletvekili.
Kongrede Kürt halkının verdiği mücadele ve demokrasi ilişkisi üzerinden, içinde bolca özgürlük, kardeşlik ve özellikle barış sözcüklerinin olduğu, kitleyi heyecanlandıran bir konuşma yaptı.
Daha sonra konuklardan Yeşiller Partisi eş başkanı Yüksel Selek’in yaptığı kısa konuşmada özellikle vurguladığı,” şiddetten arınmış bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi” söylemi aslında bir anlamda Ertuğrul Kürkçü’nün kimi sözlerine de bir yanıt niteliğindeydi.
Kuşkusuz sayın Kürkçü’ den BDP’nin bir ilçe kongresinde daha farklı bir konuşma yapmasını beklemek anlamsız olurdu.
Ancak yine de BDP ya da blog dışında kalan herkesi demokrasi karşıtı ve Kürt halkının eşit yurttaşlık temelinde talep ettiği hak ve özgürlüklere karşıymış gibi göstermesini de eleştirmeden geçemeyeceğim.
Örneğin, konuşmasında son MİT operasyonundan, KCK içine sızmış Mitçilerden, Diyarbakır da yapılan kazılarda çıkan cesetlerden, Abdullah Öcalan’ la yapılan müzakerelerden de söz etmesini beklerdim.
Yaptığı tüm yanlışlara rağmen iktidarın Kürt sorununun barışçıl yollardan çözülmesi için derin devlet yapılanmaları yerine bizzat resmi kanallardan yaptığı görüşmelerden rahatsız olan Ergenekon uzantılarından ve onlarla işbirliği yapanlardan da söz etsin isterdim.
Kendi dışındaki tüm toplum kesimlerini yok sayan Kemalist ideolojinin sözcülerinden farklı olarak, sayın Kürkçü’den daha birleştirici, farklı görüş ve yaklaşımlara daha saygılı, barış içinde, bir arada yaşamanın önemine vurgu yapan mesajlar bekliyordum.
Her şeye rağmen siyasi çekişmelerin, çıkar ve kariyer hesaplarının olmadığı, kadın ve gençlerin öne çıktığı, coşkulu bir kongre izledik.
Nasıl halkın büyük bölümünün oylarını alarak iktidara gelen AK parti ye parlamenter sistem içerisinde hak ettiği saygıyı göstermek gerekiyorsa, aynı sistem içerisinde yasal yollardan mecliste yer almış ve şiddetten arınmış, barış dilini öne çıkaran bir BDP’ye de aynı yaklaşımı göstermek gerekiyor.
BDP’nin politikalarını beğenmeyebilir, karşı çıkabilirsiniz ama siyasi hayatımızın vazgeçilmez bir figürü olduğu gerçeğini de kabul etmek zorundayız.
BDP’nin PKK ve KCK ile olan ilişkilerini sorgulayabilir, teröre karşı tavrını da eleştirebilirsiniz ama tüm bunlar BDP’nin parlamentoda yer alan, halk iradesiyle seçilmiş milletvekilleriyle, yasal bir parti olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kaldı ki ülkenin en önemli sorunu saydığımız Kürt sorununun çözümünde de anahtar rol oynadığını, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin önemli bir politik öznesi olduğunu da unutmamalıyız.
Eşit yurttaşlık temelinde, barış içinde bir arada yaşayabileceğimiz bir toplumun oluşması için daha çok hoşgörüye, daha çok konuşmaya ve bir birimiz anlamaya ihtiyacımız var.