Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda barış çabalarının ne kadar zor ve engellerle dolu olduğunu elbet hepimiz biliyoruz.

Attığınız her adımda durup, yeni tuzaklar, mayınlar var mı diye kontrol etmeniz gerekiyor. Doğal olarak kime sorsanız barıştan yanadır ama barıştan ne anladıkları daha önemli. Barışı, kendi var olan statülerinin devamı, ayrıcalıklı konumlarının herkes tarafından kabul edilmesi ve sonuçta tüm toplumun, kendilerini bu ülkenin sahibi sayanlara biat etmesi olarak algılayanlar, elbette bizim istediğimiz barıştan, barış dilinden rahatsız olurlar.

Verecekleri bir komutla herkesi ayağa kaldırıp ant içirenlerin, ya da gözlerini kapattırıp, meditasyon yaptıranların endişelerini anlıyorum da, koşulsuz bu talimatlara uyan topluluğun ruh halini anlamakta doğrusu zorlanıyorum.

Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki, araştırmadan, sorgulamadan insanlar, kendilerini hala vesayetçi bir anlayışın kucağına bırakırlar. Bu nasıl bir yöneliştir ki, kendilerini sürükleyenlerle en küçük bir ortak yanı olmayan insanlar, bu denli tavırsız ve edilgen davranabilirler.

Bir yandan terörle mücadele sürdürülür, bir yandan barış görüşmeleri yapılırken, diğer yandan parlamentoda anayasa uzlaşma komisyonu çalışmalarına devam ediyor.

Komisyonun çok başarılı olduğunu söyleyemesek de tek başına komisyonun varlığının bile, yeni anayasa niyetinin devam ettiği anlamına gelmez mi?

Henüz MHP Milletvekili Tunca Toskay’ın dışında komisyon çalışmalarından çekilen yok. AK Parti yanında BDP, CHP ve MHP’ nin komisyonda olmaları, yeni bir anayasadan yana olduklarını göstermez mi?

Siyasi partilerin kimi çekincelerinin olduğunu, kimi maddelerde anlaşamadıkları için ertelediklerini biliyoruz ama sonuçta bu komisyonun bölücü bir anayasa yapmaya çalıştığını söyleyebilir miyiz?

O zaman yapılmaya çalışılan yeni anayasaya daha şimdiden “bölücü anayasaya hayır” diye bayrak açmaya ne demeli?

İşçi Partisi ya da kimi marjinal grupların yeni bir anayasaya başından beri karşı çıktıklarını,” yeni anayasaların ancak darbeler sonrasında yapılabileceğini ve tüm bu nedenlerle bu parlamentonun yeni bir anayasa yapma yetkisi olmadığını “söylediklerini biliyoruz. Böyle düşünmelerini ve bunu değişik biçimlerde ifade etmelerini de düşünce özgürlüğü çerçevesinde normal karşılıyorum.

Ancak anayasa uzlaşma komisyonuna üye verip, çalışmalarda yer alan siyasi parti mensuplarının, karşı çıkanlarla aynı saflarda yer alıp, barışa zarar verecek bir kavga dilini alkışlamalarını, emekli paşaların talimatıyla ayağa kalkıp ant içmelerini doğrusu izah etmekte zorlanıyorum.

Askeri vesayetin kendilerine sağladığı ayrıcalıkları, bunun sonucu elde ettikleri üstün statülerini kaybedip, herkesle eşit yurttaş durumuna gelmenin bu endişeli modernlerin üzerinde yarattığı travmayı da anlamaya çalışıyorum.

Kolay değil; bir insanın kendini ülkenin sahibi ve yöneticisi sandığı bir rüyadan uyanıp, sade bir vatandaş olduğu gerçeğini kabullenmesi!

Bir kabus gibi üzerlerine çöken bu eşit yurttaşlık durumu, onları daha hırçın, daha kavgacı ve daha uzlaşmaz yapıyor.

Rahatça lig müsabakalarını izlesinler diye odalarına uydu tv sistemleri kurup, buzdolapları koysanız, özel döner servisleri de yaptırsanız içerdekileri tatmin edemezsiniz. Viskileri eksik kalmıştır, makarnalarına özel soslar isterler.

Dışardakileri memnun edemezsiniz, her gittikleri yerde özel ilgi, ihtimam, ayrıcalık ve çok özel statü talep ederler.

Onları gerçekten anlıyorum. Ya da en azından anlamaya çalışıyorum.

Ama yaşamları boyunca iki yakası bir araya gelmemiş, her girdiği ortamda aşağılanmış, hiçbir zaman eşit yurttaş sayılmamış, hele de şimdi bir komutuyla ayağa kalkıp ant içtikleri paşaların yanlarına bile yaklaştırılmamış kesimleri anlayamıyorum.

Sosyal demokraside kanatlar olmaz şeklinde uydurma ve bilim dışı açıklamalar yapan CHP yöneticilerinin elinde şaşkına dönen samimi laikler, ırkçılık üzerinden politika yapanların kirli oyunlarını fark edemeyen milliyetçiler, yaptıkları her olumsuzluğun sonunda Atatürkçülük maskesini takan sahte devrimcilere inanan yurtseverler, artık ortak aklı kullanmanın, bu sahtekarlara dur demenin zamanı gelmedi mi?

Bu güzel ülkede daha fazla kan dökülmesin, analar ağlamasın, çocuklar yetim kalmasın istiyorsak eğer, barış içinde bir arada, eşit yurttaşlar olarak yaşamanın yolu, devlete karşı bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan; yeni, sivil, çağdaş, demokratik bir anayasadan geçer.

Tüm toplumu kucaklayacak, herkesin sahipleneceği bir anayasa için ülkesini seven herkesin sorumluluk alması, katkı koyması gerekir.