Son günlerde Pozantı cezaevinde yaşanan olaylar nedeniyle basını takip eden herkes Pozantı İlçesinin adını öğrendi.

 

Daha önce adını bile bilmedikleri, nerede olduğundan habersiz oldukları bu ilçe birden tüm ülkenin gündemine düştü ve herkes Pozantı’yı tanıdı. Ancak Toros dağlarının yamacında kurulu Adana’nın en eski ve tarihi ilçelerinden biri olan Pozantı halkı böyle bir olay nedeniyle tanınmaktan dolayı hayli rahatsız.

 

Çukurova’nın sarı sıcağından bunalan Adana’lıların yazları tercih ettiği, soluk aldığı bir yayla kenti olan Pozantı, 1920-1922 yılları arasında Adana’nın il merkezi olarak da kullanılmış, mola tesisleriyle, esnaf lokantalarıyla ünlü bir ilçe.

 

Gülek boğazından çıktıktan sonra karşınıza çıkan Tekir, Bürücek ve Çamalan yaylaları, Şekerpınarı’ nda içtiğiniz soğuk suları, Demirkazık zirvesine yapılan yürüyüşler, av turizmi, Çiftehan kaplıcaları ve en önemlisi sıcakkanlı, yiğit insanlarıyla tanınmak varken, böylesine utanç verici bir olay ve cezaevi skandalıyla gündeme gelmeyi doğrusu Pozantı hak etmedi.

 

İşte bu yüzden ben bilmeyenlere biraz olsun Pozantı’yı tanıtmak istedim. Bu arada geçmişte Pozantı’da hapis yatmış biri olarak bu güzel ilçeye karşı bir vefa borcum olduğunu da düşündüğüm için bunları yazma ihtiyacı duydum.

 

12 Eylül sonrası yargılandığımız sıkıyönetim mahkemesi tarafından cezamız onaylandıktan sonra ya birçok arkadaşımız gibi yurtdışına gidecektik, ya da tutukluluk süresinden geriye kalan cezamızı çekecektik.

 

O dönem tüm cezaevleri gibi Adana kapalı cezaevi de hem çok sağlıksız, hem de baskı ve işkencenin sürdüğü yerlerden biriydi. O nedenle zamansız yitirdiğimiz öğretmen arkadaşım Ali Çapanoğlu’yla küçük bir ilçede yakalanıp, cezamızı orada çekebilir miyiz diye araştırırken Pozantı fırsatı çıktı önümüze.

 

Aslında ağır cezalık mahkumların kalmadığı bir fırından bozma tutukevinde yaklaşık iki ay kaldık.

 

Gerek cezaevi yönetiminin, gerekse Pozantı halkının, özellikle de gençlerin müthiş ilgi ve yardımlarını gördüğümüz bu tutukevinde kaldığımız günlerde şimdi baskı, taciz ve tecavüzlerin yaşandığı E tipi cezaevi bitmek üzereydi. Hatta cezaevi için gelen ranza, yatak gibi eşyaları da bizlere taşıtmışlardı.

 

Genelde kız kaçırma, trafik suçları, köy kavgası, hırsızlık gibi suçlardan tutuklananlar gelirdi ve istasyon gibiydi. Çoğu gelenler ilk duruşmada tahliye olur, gider ve genelde en fazla 8-10 kişi ancak kalırdı cezaevinde.

 

İlginçtir, Pozantı tutukevinde geçen günlerimi ve orada yaşadığımız ilginç olayları kitaplaştırmak için yazmaya başladığım günlerde bu olay gündeme düştü.

 

Pozantı da kaldığımız süre içerisinde bize inanılmaz destek olan o dönem Halk Eğitim Müdürü Nail Köse’ ye, şimdi isimlerini bile hatırlayamadığım cezaevi personeli ve savcıya bu vesileyle teşekkür etmek isterim.

 

İki ayın sonunda doğal olarak bizi ağır ceza merkezi olduğu için Tarsus cezaevine naklettiler, oradan da Malatya’ ya.

 

Yine bir taşıma işi için bizi şimdiki meşhur Pozantı cezaevine götürdüklerinde sevgili dostum Ali Çapanoğlu’nun bir sözünü hiç unutamıyorum.

 

“Bu koca duvarlarla çevrili, çirkin binada, kim bilir kimlerin umutları sönecek, kimlere kapı altında işkence yapacaklar, kimler taciz ve tecavüze uğrayacak!”

 

Toprağın bol olsun dostum, keşke olmasaydı ama ne yazık dediklerin oldu.

 

Bir yanda, ihtiyacımız olan bir şeyi Pozantı’ da bulamazsa, Adana’dan getirterek, bizlerin gönlünü almaya çalışan gardiyan Osman amca, her sorunumuz ve talebimizle içtenlikle ilgilenen savcı, cezaevi katibi Nurettin örneği, öbür tarafta haksız bir uygulamayla tutsak edilmiş çocuklara işkence yapmaktan, yaptırmaktan zevk alan, sapık ruhlu cezaevi yöneticileri!

 

Kuşkusuz yargıya intikal etmiş bir konuda daha fazla yorum yapmak pek doğru olmayabilir ama bu taciz, tecavüz ve işkence mağduru çocukların yüreklerinde oluşan o kin ve öfkeyi nasıl dindireceğiz?

 

Bence asıl önemli konu, bu çocukların rehabilitasyonu, yeniden sevgi ve barış isteyebilecekleri bir dünyanın varlığına inandırabilmek olmalı. Aksi halde birkaç yöneticinin görev yerini değiştirmek, bazı personele ceza vermekle çözülecek bir sorun değil.

 

Devlet içerisinde görev yapan kamu görevlilerinin kendilerine verilen yetkileri sorumsuzca ve keyfi kullanmalarına engel olacak düzenlemelerin yapılması, kurallara uymayanlara uygulanacak cezaların caydırıcı nitelikte olması gerekiyor.

 

Aksi halde daha çok, insanların hayatlarını karartacak, umutlarını söndürecek olaylar yaşar, daha çok cezaevi, baskı, işkence haberleri okuruz.

 

Bir gün yolunuz güneye düşer ve Torosların yamacında kurulu bu şirin ilçeden geçerseniz, Şekerpınar’ında buz gibi soğuk suyla hararetinizi dindirip, yol kenarındaki esnaf lokantalarının birinde sac kavurma yemeden gitmeyin.

 

Eğer mevsimiyse yayla elması, kiraz, dostlarınız için şalgam suyu ve cezerye de satın alabilirsiniz.

 

Daha da olmadı, dönün yönünüzü dağa doğru, o çirkin binayı gördüğünüzde şöyle ağız dolusu bir küfür de edebilirsiniz, kendinizi rahatlatmak için.

 

Ama şunu bilin ki, Pozantı yalnızca o iğrenç olayların yaşandığı cezaevinden ibaret değil. Orada yaşayan konuksever, sıcakkanlı, güzel insanlar da var.