Son yaşadığımız MİT skandalından başlayarak şu günlerde yaşadığımız sıcak gelişmeleri gelin isterseniz farklı bir pencereden değerlendirelim.
Şu an bu dosyadan el çektirilen savcının iddiası nedir?
“Mit elemanları KCK operasyonlarında görevleri dışına çıkarak suç işlemişlerdir!” İlk açıklamasında Oslo görüşmelerine de gönderme yapmıştı ancak Özel yetkili İstanbul başsavcı vekili “hükümetin siyasi tercihlerinin soruşturulmadığını” söyleyerek bir anlamda tansiyonu düşürmeye çalıştı.
İstihbarat örgütlerinin kuruluş amaçları içerisinde gizli örgütlerle ilgili bilgi toplamak ve hatta bazen içlerine sızarak, onları etkisiz hale getirmek de olabilir. Ama örgütü yönlendirmek, suça teşvik etmek, tuzak kurmak kesinlikle ne MİT’in ne de diğer istihbarat örgütlerinin görevi değildir. Bunları yapmak suçtur ve her suçta olduğu gibi bunları yapanlar hakkında soruşturma ve yargılama yapılır, yapılmalıdır.
Buraya kadar olanını her sade vatandaş gibi ben de anlarım. Ancak ülkenin en önemli ve yaşamsal sorunu olan terörden kurtulabilmek, Kürt sorununu çözmek adına her türlü barışçıl çözüm yollarını ve yöntemlerini denemek de, siyasi iradenin görev ve yetkisi dahilindedir. Bu yetkisini kullanırken, görevini yaparken nasıl bir yöntem ya da politika uygulayacağı konusunda siyasi iradeye müdahale etmek de yargının işi değildir. Hükümet Oslo görüşmeleriyle bir risk almıştır ve sonucuyla ilgili de hesabını yasama organına verir, yargıya değil.
Gelelim bu gün tartışılan yasa değişikliği konusuna.
Kürt sorununun çözümü için somut adımların atılmasını beklediğimiz, yeni anayasa konusunda görüşmelerin başladığı bir dönemde; üstelik de Ergenekon, Balyoz gibi ülkemizin geleceği için hayati öneme sahip davalarda önemli bir aşamaya gelinmişken, yani devletin kurumları arasında uyum ve koordinasyona en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda; MİT’in itibarsızlaştırılması, etkisiz hale getirilmesi kimin işine yarar dersiniz?
Hemen yanı başımızda savaş çığlıklarının atıldığı, komşularımızla ilişkilerin gerginleştiği, ülkemize sığınmış Suriyeli muhalif liderin eski mitçiler tarafında mafyayla işbirliği yaparak Esad yönetimine satıldığı günlerde MİT’in sorgulanması, tartışılmasından kim yarar sağlar?
Bir yandan mecliste yasal bir parti olarak BDP’nin siyasi muhatap olarak kabul edilmesini, PKK ve KCK’dan ayrı tutulmasını isteyeceksiniz, terörü sona erdiremedi diye hükümete yükleneceksiniz, öte yandan da eskilerin yaptığının aksine resmi kanaldan müzakereler yapıyor diye yine aynı kesimler iktidarı suçlayacak, MİT’i yargılayacaksınız!
Kuşkusuz yürütmeye bağlı olarak çalışan sivil istihbarat örgütü MİT’ in içerisinde de bir temizlik yapılması gerekiyordu. Böyle bir çalışma başlatıldığı için bundan rahatsız olan Ergenekon kalıntılarının ve eski bir astsubay olmasını başından beri hazmedemeyen kimi generallerin, Hakan Fidan’ın şahsında MİT’ i ve Başbakanı hedef aldığı da herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Bir başka senaryo da, emniyete ve yargıya büyük ölçüde hakim olduğu iddia edilen cemaat ile AKP arasında bir iktidar kavgası olduğuydu.
Bütün bu senaryolar ve gelişen olaylardan sonra geldiğimiz noktaya bakacak olursak; öncelikle barışçıl bir çözüme karşı olan, bu kaotik ortamdan beslenenler bu işten kazançlı çıktı. Keza ilk günden itibaren Ergenekon ve benzeri davalara inatla karşı duran, yok sayan, daha olmadı sulandırmaya çalışan Ergenekoncular, vesayetçiler, darbe yanlıları bu durumdan en çok sevinenler, oldular.
En önemlisi de şimdi durumdan vazife çıkartmak için uygun ortam ve zemini yakaladıklarını düşünenler için gün doğdu.
Peki bu kritik eşiği nasıl geçeceğiz?
Yasa değişikliği yaparak, MİT’ in ya da Başbakanın görevlendireceği tüm elemanların soruşturulması, yargılanması için başbakandan izin alınması doğru mu?
Yarın bu yetkinin istismar edilmeyeceği, kötüye kullanılmayacağının garantisi nedir?
Neresinden bakarsanız bakın, sorunlu bir durum var ortada ve acilen çözüm bekliyor.
Ve biz her zaman yaptığımız gibi günlük, anlık, geçici çözümlerle geçiştirmeye çalışıyoruz. Yarın mecliste çıkacak tartışmalar, suçlamalar ve gereksiz polemikleri düşündükçe insan daha çok karamsarlığa düşüyor.
Sorunları bu tür yasal ve zorlama yöntemlerle çözme yerine, bir süredir askıya alınan demokratik adımları atmayı sürdürmek, AB kriterlerini ısrarlı biçimde uygulamaya koymak, devletin içine sızmış tüm karanlık odakları temizlemek, tüm sorunlarımızı hukuk sistemi içerisinde çözmeye çalışmak daha doğru olmaz mı?
İktidarın her fırsatta meclis çoğunluğunu kullanarak otoriter bir anlayışa sürüklenmesi ne kadar yanlışsa, muhalefetin de ülke yararı yerine AKP düşmanlığı üzerinden her fırsatta bu tür konuları siyasi ranta dönüştürmeye çalışması da yanlış ve tehlikelidir.
AKP’nin yargı bağımsızdır deyip, işine gelmediği zaman yargıya müdahalesi ne kadar yanlışsa, muhalefetin şimdiye kadar hep “AKP kendi yargısını oluşturuyor” deyip, bugün aynı yargıya salt AKP’den intikam alma hırsıyla sahip çıkmaya çalışması da o denli yanlış, tehlikeli ve samimi değildir.
Tüm tarafların yaklaşan bölgesel savaşları da dikkate alarak bu tür kavgacı, barışı tehdit eden, demokrasiyi ve özgürlükleri öteleyen politika ve söylemlerden uzak durması gerekir.
Ancak o zaman bu güzel ülke; geçmişinde yaşadığı kötülüklerden, üzerine sinmiş pisliklerden arınır, faili meçhullerden, darbecilerden kurtulur; hak ettiği demokratik bir yönetime kavuşur.
Demokrasi için, özgürlük ve insanca bir yaşam için, inadına ve yılmadan barışı savunmaktan başka çaremiz yok.