Halk meclisleri fikri, eski bir tarihe dayanır. Bu kavramın esası özyönetimdir. Birçok dönem istense bu modelle anılabilir. İlkel komünal toplumdan, Antik Yunan’a, İslam Peygamberinin kurduğu Medine devletinden özellikle “Seni kılıcımızla düzeltiriz Ey Ömer” anekdotlu Osman dönemi hariç, Halife iktidarlarına, Alamut kalesinden, Halep merkezli Hamdani devletine.

Bu kavramın içeriğinde ortak yönetim ve adil bölüşüm vardır.

Bu önermeler, ne yanlıştır, ne de doğru.

Özyönetim fikrini esas teorize eden Proudhon’dur. Kavramın kendisi ekonomiktir. Yani işçilerin konseyler, kooperatifler gibi örgütlenmeler ile ortaklaşarak bir araya gelmesi ve söz, yetki, karar sahibi olmaları şeklinde açıklanabilir.

Tercümesi, patronsuz fabrikacılık.

20. yy’da özyönetim ile anılan bir ülke ve lider vardı. Tito’nun Yugoslavyası bu modelle anılmıştır.

Türkiye’de Halk meclisleri fikrini ilk savunan kim bilmiyorum.

Lakin benim öğrendiğim ve okuduğum, 1996 yılında 1. basımı yapılmış, Haziran yayınevinden çıkan “50 Soruda Halk Meclisi” kitapçığıdır. Sanırım Türkiye’de bu modeli ilk Haziran yayınevi geleneği önermiştir.

Daha sonra Türkiye solunun önemli bir kısmı halk meclisleri modeli savunmuş, bunun hayata geçirilmesi ile ilgili başarılı başarısız onlarca girişimde bulunmuştur.

Halkevleri geleneğinin bu modeli savunduğunu, onların yayınlarından okudum.

Daha sonra Selman Altınöz’ün kaleme aldığı Halk Meclisleri 1 ve 2 adlı makaleler var.

Anladığım kadarıyla solcular, Halk Meclisi fikrini benimsemiş ve bu fikre uygun organizasyonlar oluşturmaya çalışmaktalar.

Birde Demokratik Kürt siyasetinin yerel yönetimler pratiği vardır. Bu pratik, keşke yazılı hale gelse. Bizde okuruz. Muhtemel çok zengin bir gelenek vardır. Bilmiyorum, çünkü nasıl yönettik temalı bir kitaba şimdiye dek rastlamadım. Varsa okurlarımız bu konuda kitap önerebilir veya nette makale linki önerebilirler.

Rojova’da bir özyönetim kurulduğu iddiası var. İletişim yayınevinden çıkan, Fehim Taştekin’in yazdığı “Kürtlerin Zamanı” kitabından okuduğumuz kadarıyla öyle bir inşa varmış. Kitabın 7. bölümünde bu pratik işlenmiştir. Piyasada başkaca kitaplar vardır.

Halk Meclisleri hakkında konuşabileceğimiz başkaca bir pratik olarak Fatsa deneyimi var. Bu konuda okuduğum makaleler işin tekniğine dönük aklımda iz bırakacak boyutta değildi.

Günümüzde bir de Ovacık deneyimi var. Ovacıkla ilgili haberler okuyoruz, izliyoruz. Kıymetli işler yapılmaktadır. Fakat haberlerden öte ve fazlası gerekmekte. Kitap, makale, belgesel, olmazsa biz bu yönetim metodundan haberdar olamayız. Bildiğimiz tek şey orada güler yüzlü bir adam var ve kıymetli işler yapıyor.

Bildiğim bunlar, eksik varsa benim cehaletimdendir. Af ola.

Sözü şuraya getireceğim, Ey insanlar, burada halk meclisleri var. İşleyişi şöyle, böyle diye somutlanmış bir örnek yok. Fakat halk meclisleri fikrini birçok insan savunmaktadır.

Muhtarlık Müessesi

Türkiye’de en demokratik seçim yöntemi, muhtarlık seçimidir. Muhtar olmak için gerekli olan hiçbir ödeme, ön şart, kayıt, ön başvuru, delege kulisi, vs. yoktur. Seçilme yeterliliği yetmektedir.

Muhtar adayları, aday olacağı mahalle sandıklarına aday pusulalarını bırakıyor. Sonrası ise halkın tercihi.

Muhtarlık kurumunun Büyükşehir yasaları ile öneminin azalacağı varsayılsa da tam tersine önemi günden artmıştır.

Hatay ve bazı illerde olmak üzere, bende bu yanılgıya düştüm. İyi ve yetkin insanların adaylık isteklerini pek önemsemedim. Oysa bu yanılgım olmasaydı, iyi ve yetkin onlarca insan mahalle muhtarı olabilir ve yaşadığı mahalleye büyük değerler katardı.

Bir ütopya gibi duran özyönetim el verdiği ölçüde realize edilebilirdi.

Türkiye Cumhuriyetinin yaklaşık %70 büyükşehir yasası ile yönetilmektedir. Bu muhtarlık kurumunu asla zayıflatmıyor.

Muhtarlık, bir özyönetim hareketine dönüşebilir. Kurumun başında bilgi, tecrübe ve proje sahibi insanlar var ise o mahallelerde yaşam standardı yükseliyor.

Muhtarlık kurumuna sahip çıkmak, aslında yaşadığımız mahalleye sahip çıkmaktır. Yaşadığımız mahalleleri güzelleştirmek, sosyal bağları geliştirmek ve alt yapı hizmetlerinden daha fazla yararlanmak anlamına geliyor.

Birçok insan bu kurumu şimdiye dek pek önemsemedi. Lakin bu kurum çok değerlidir.

Şimdi yerel seçimler geliyor. İyi ve yetkin insanlar bu kuruma aday olmalıdır.