Yeni yıla uyandığımızda, elbette kafamıza saksı düşsün istemem. Lakin bir şeyler değişsin isterim. Algı dünyamız, değer yargılarımız… Misal daha çok dayanışmaya inanalım ve bunun gerekliliğini yerine getirelim.

Şu dört nala diktatörlük inşası içinde olan halkanın dışında olan bizler…

Muhalifler, demokratlar, Kürtler, Kemalistler hatta, devrimciler, Aleviler, yoksullar, beyazlar hatta…

Bir cümle diğerleri...

Yakınmaktan, sızlanmaktan ve dahi slogan atmaktan vazgeçerek, hayatın meselelerine farklı bir bakış açısı ile bakmayı öğrenebilsek keşke… Umarım saksıya ihtiyaç kalmaz…

Yeni yılda, dayanışma için aylık gelirimizin yüzde 3’ünü ayırmaya karar verirsek, evet bu ülkede yer yerinde oynar. Devrim felan olmasa da, bu yenilgi günlerinde büyük bir inşaya girişmiş oluruz…

Misal şu Nesin Lisesine şimdiye dek yapılmış bağış 280 bin civarında, bu üç, beş milyona varsa, şu muhalif gazetelere, okuma hakkı ödense iyi bir başlangıç olur.

Sonra…

Sonra mantar gibi öğrenci yurtları inşa edilse, ne ki maliyetleri, üstelik her türlü getirisi var. Vicdani, imani, ideolojik, size yetmedi mi bunlar bir de ticari diyelim…

Şu kadar Kürt işadamı var memlekette, şu kadar öğrenci yurdu, şu kadar lise, kolej yaptı deseler… Yetmedi şu kadar işadamı bir araya geldi, şu kadar üniversite kurdu…

Misal artık şu Kemalistler, Köy Enstitüleri için ağlamayı bıraksa… Anadolu bozkırlarında mantar gibi, Köy Enstitüleri kolejleri açsalar. Kafalarına göre politeknik eğitim verseler. Kasın kasın kasınarak yürüseler… “Bizim var ya kaç tane Köy Enstitüsü bilincinde eğitim veren lisemiz var biliyor musunuz” diye hava atsalar… Biz de “helal be, helal size” desek…

Sonra…

Bizim bu devrimciler, orada burada ayrı gayrı binalarda, zorluklarla varlıklarını sürdüreceklerine, aynı kelamın sahipleri bir araya gelse, büyük büyük binalarda, birlikte yan yana ve ayrı, kültür, sanat, politika, yayıncılık üretseler…

Misal sadece bir mahallede veya orta ölçekte bir şehirde kaç kurum var, hepsi daha büyük bir çatı altında toplansa… Daha önemlisi ‘benim babam senin babanı döver’, hesabından vazgeçip, ‘seninle ben ne güçlüyüm bilsen’ düşüncesine kapılsalar… Bilseler, anlasalar, yapsalar. Keşke…

Sonra…

Şu gerici faşist hatta kimine göre dinci eğitim sistemine karşı slogan atmaktan vazgeçip, bu kadar akademisyen, öğretmen yurtdışında yurtiçinde oturup ders kitapları yazmaya başlasalar keşke.

Şu fen bilgisi, şu hayat bilgisi, tarih şu, coğrafya kitabımız bu deseler…

Düşünün ne sefil durumdayız. Bu kadar memnuniyetsiz insanız da bir tane tarih, edebiyat kitabımız yok. Ne acı bir yoksulluk, hayır hayır, sefillik bu.

Farkında mısınız bilmiyorum o kadar güçlüyüz, o kadar kalabalığız, o kadar eğitimli, o kadar donanımlıyız, o kadar zenginiz ki, gerçek projelerle bir araya gelsek, Voltran’ı oluşturacağız… Voltran’ı oluşturunca bu derdin tasası sadece Zarkonlara mı kalır sanıyorsunuz. Gargamerler, Daltonlar, İskeletorlar hepsi o zaman oturup dertlerine yanar.