Fransa’da seçmenlerin çoğunluğunun sağ ve aşırı sağ partilere eğilimli olmasına rağmen son milletvekili seçimleri sonrasında sol bu ülkede hiçbir zaman olmadığı kadar siyasal güç sahibi oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda sağın ve aşırı sağın üç adayı, oyların % 53’ünü almıştı. Başkanlık seçiminin ikinci turunu, sosyalist aday François Hollande, oyların % 51.6’sını alarak kazandı. Büyük bir ihtimalle aşırı sağ seçmenlerin bir kısmı sağın adayına ikinci turda oy vermek yerine boş oy vermeyi tercih etmişti. Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini önce Sarkozy kaybetti, sol cumhurbaşkanının yıpranan popülaritesi sayesinde kazandı.
De Gaulle’ün IV. Cumhuriyet’in yıpranmış ‘partiler rejimi’ne son vermek için 1958’de getirdiği dar bölgeli iki turlu seçim ve ardından yarı-başkanlık sistemi (yani V. Cumhuriyet) bu kez solun Fransa’da belediyelerden cumhurbaşkanlığına kadar bütün siyasal yönetim seviyelerinde çoğunluğa sahip olmasına yol açtı. Fransa yakın tarihinin en düşük katılımıyla (% 57) yapılan milletvekili seçimiyle sol partiler mecliste % 60 çoğunluğa sahip oldular. Sandığa gitmeyenler büyük ölçüde sağ ve aşırı sağın seçmenleriydi. Ayrıca 1958’de kurulduğundan beri sol ilk kez Senato’da çoğunluğu geçen sonbaharda elde etmişti. Bunun yanında, büyük şehirlerin ve illerin büyük bir kısmını, 22 bölgenin 20’sini sol koalisyon beş-altı yıldan beri yönetiyor. Önümüzdeki dönemde solun sağ milletvekili ve senatörlerin desteği olmadan yapamayacağı yegâne şey, anayasa değişikliği.
1981’de Mitterrand başkan seçildiğinde bile sol Fransa’da siyasal alana bu kadar hâkim olmamıştı. Önümüzdeki iki-üç yıl boyunca, sol koalisyonun vaat ettiği reformları gerçekleştirmek için Fransa içinde önünde bir siyasal engel olmayacak. Hiç engel olmayacak demek değil bu. Birinci ve büyük engel, yaşanan derin iktisadi bunalım. Solun büyüme üzerinden paylaşıma dayanan geleneksel yöntemlerini bu bunalım zorlaştırıyor. İkinci engel, Fransa’nın içinde yer aldığı Avrupa Birliği ve Euro Bölgesi. AB içi iktisadi entegrasyonun vardığı noktada, salt ulusal seviyede yürütülecek bir kriz karşıtı politikanın etki alanı son derece sınırlı. Bu nedenle Fransa’da solun başarması büyük ölçüde AB seviyesinde liberal dogmanın hegemonyasının kırılmasına bağlı. Başka bir deyişle, Fransız solunun bir Avrupa sol çoğunluğun oluşmasına ihtiyacı olacak. Bu da yeni bir Avrupa projesi demek. Yaşanan AB krizi belki böyle bir dönüşüm fırsatı içeriyor. Solun AB projesinin ilk laboratuvarı, Yunanistan’da sol seçimlerde birinci gelmemiş olmasına rağmen Yunanistan olacak.
Bundan üç yıl önce öldü bitti denen Sosyalist Parti’nin şimdi siyasal hegemonya olarak nitelendirilebilecek konum elde etmesine büyük iktisadi bunalım ve Sarkozy’nin yönetim tarzı yol oldu. Sarkozy’nin yakın siyasal çevresinin hemen hepsinin milletvekili seçiminde başarısız olması da bunu gösteriyor. Sonbaharda Fransız sağında da Sarkozy tarzı siyasetin kalıntılarının silindiği ve daha geleneksel merkez sağ siyasete yüzü dönük bir dönüşüm yaşanacak. Aşırı sağın Fransız seçmen coğrafyasına kalıcı bir biçimde yerleştiği ama sınırlarının da göreli dar olduğunun ortaya çıktığı bu seçimlerde, aşırı sağ temaların getirdiği oy kadar merkezden götürdükleri de ortaya çıktı.
Solun başarısında kendi dönüşümünün de payı var. Fransa’da sol, son on yılda yaşadığı dönüşümle, salt bir kimliği değil, bir siyasal pozisyonu, belli bir siyasal değerler bütününü yeniden temsil etmeye başladı. Başarısının sırrı, biraz da bunda yatıyor. Sağ, aşırı sağın baskısıyla, ‘tehdit altındaki kimliğin savunucusu’ konumuna kendini hapsederken, sol bazı kimliksel değerlere sadece sarılmak yerine, kimliklerin, farklılıkların eşitliğine dayanan siyasal değer ve tavırların savunuculuğunu yeniden öne çıkardı. Buna karşılık, Fransız sosyalistlerini başka bir tehlike bekliyor; hegemonya konumunun yaratabileceği baş dönmesi ve kibir. Tek doğrucu tavrın sınırları hiçe sayması ve politikayı yok etmesi, solun üzerinde yükseldiği zemini kendisinin dinamitlemesi olacaktır.
İşte tam bu nedenle politikayı bir özgürlük vaadi olarak tanımlayan Hannah Arendt’i yeniden dikkatle okumanın tam zamanı.
Not: Böyle bir okumaya mükemmel bir başlangıç olarak, Fatmagül Berktay’ın yeni çıkan Dünyayı Bugünde Sevmek; Hannah Arendt’in Politika Anlayışı başlıklı kitabını (Metis Yayınları) öneririm.