Her biri zamanla bir efsaneye dönüşen, günün sevdiğim en karanlık saatlerinde, tam bitti dediğin anda yeni bir yarış başlar. Rüya üstüne rüya içindesin. Bir daha yenilirsin ve bir daha. Zaferin mimarisidir bu. Sıralanır bahçeler ve taşlar. Üç günlük bir cehennemden sonra, yeni bir dünya doğar, yeni coğrafya, yeni yollar. Yöntemleri uyarlaması sana düşer ve kıyametin pür nur dehlizleri barınağındır bu uykuda.

Sarı, sapsarı. Akar gider, yakalaman çok zordur, yakalasan belki kurtulursun. Ama yine bir süre, öğrenene dek. İyisi mi, saçlarını öreyim ve boyayayım ayrı bir kızıla... Peki, başı kara renkli kuşları ne vakit taşlarlar? Çıtaları yükseltir ve şahlandıkça şahlanır bu ruh. Evine döner ve kendi kasnaklarına dolanır, derine iner ve kendi katmanlarında boğuşur. Dağılır, saçılır, yayılır ve çoğalırsın. Hiç bekleme, aslını bana ver, kopyası sende kalsın...

Haydi, hayat, gel beri ve yine şaşırt beni. Seni yarına yine içinden bir sen çıkarır. Tohumun içinden taze bir tohum, çiçek filizinden bir başka çiçek başak verir. Atlasımdan haritalar kotarır ve sererim üzerine. Serer ve üzerinde ne çok oyunlar oynarım. Kimi zaman küsmüşsem de kimi zaman çıldırasıya sevindirmişimdir. Dünü hatırlamıyorsun, bugündeysen, hâlbuki yarın çok geç...