Çağan Irmak'ın yönetmenliğini yaptığı “Gülizar” dizisi Kanal D'de başladı.

Gülizar’ı sevdim, çok sahici bir karakter. Mine gibi bir karakter hiç tanımadım. Üniversite mezunu olup lise mezunu tiplerle evlenen arkadaşlarım var. Ama bir çiftlik sahibi, Ünzile gibi sınırları o çiftliğin sınırları olan sığır bir arkadaşım hiç olmadı. O yüzden ‘gerçek hayatta öyle tipler gerçekten yaşıyor mu?’, bilmiyorum.

Gülizar diyor ki vay çok klasikmiş, kuytu köşelerde kahyanın oğluyla kırıştırmak he, çok sürmez ama kardeşler gerçekleri söyler, benden söylemesi.

Sanki senarist, yapımcı dayatmış da hiç sevmediği bir konuyu yazmak zorunda kalmış. Klişe zengin kız fakir oğlan konusunu.

O yüzden hikayesindeki tüm kahramanlar inanmamış bu hikayeye, hepsi burun kıvırıyorlar sanki.

Hiç kimse bu mevzuya yürekten dahil olmak istemiyor.

Ten uyuşması gibi karakterlerin bir arada konumlanmasını düzenlemek maharet isteyen bir iş olmalı.

Yani bir dizide kast önemli.

Bu Gülizar’ın karşısına konan Mine karakter olarak hiç denk değil. Parlak ve mat gibiler. Işık ve donukluk gibi. Uyuşmuyorlar.

Gerçi İzmir’le çiftlik hikayesi de öyle.

Bir tarafta hayatın kendisi yaşanırken çiftlikte kasvetli bir yalan yaşanıyor.

Gülizar’dan sonra Mine giriyor sahneye hop tempo düşüyor. Bu sadece oynadığı rolle ilgili değil ışıltısıyla ilgili.

Her neyse.

Beni en çok şaşırtan “Anne” dizisinin kötü adamı şimdinin Fettah’ı Berkay Ateş, mahallenin masum Anadolu çocuğu, yetenekli, mütevazı.

Anne dizisinde ondan nefret etmiştim. Şimdi daha çok görmek istedim ekranda ve kendime şaştım.

Bir sürü yetenekli oyuncu var hikayede, eski dizilerinden tanıyorum. Travmam olmuşlar. Henüz zihnimde rolleri sıfırlanmamış, ne söyleseler ben onları hala eski dizideki rollerinden seyrediyorum, tüylerim diken diken, üstelik neden rahatsız olduğumu bile hatırlamıyorum.

Ama Berkay Ateş bana hemen eski rolünü unutturdu. Onu derhal Fettah olarak kabul etti zihnim.

Konusunu hiç sevmedim. Hatta seyrederken isyan ettim.

Dünya klasiği bile olsa bizim ihtiyacımız var mı? Eski Türk filmlerinin bir potporisine, ne ihtiyaç vardı bilemedim.

Gülizar’ı o yüzden sevdim geçmişin tozlu hikayesine zorla sokulmak istenen günümüz karakteri gibi bir hali var çünkü.

Annem gelip bana kızım beyaz eşya alırken hızımı alamamışım, şimdi de ödeyemiyorum, seni mahallenin Arçelik bayisinin sahibine verdim gitti, hazırlan akşama kınan var dese, bugün ne kadar komik olursa öyle bir durum işte bu hikaye.

Bizim böyle hikayelere ihtiyacımız yok ki?

Çağan Irmak “Çilekli Pasta” adında bir televizyon dizisi yapmıştı. İlk televizyon dizisi yapan kişi olması lazım.

İnsanların zihninde kalan ilk düzgün işlere imza atan, hatta Çağan Irmak olmasını sağlayan televizyon işleri.

Belki de onun görevi ilk olmaktır bilemem.

Şimdi demlenme zamanıdır belki. Zaten dizi ve film seyircisi farklı ve hikayeleri de farklı kurulmak zorunda.

Herkes her işinde başarılı olacak diye de bir kural yok.

Güzel günlerde görüşelim, görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.