Bazen kendimi aptal gibi hissediyorum. Bazen de çok akıllı olduğum hissine kapılıyorum. Hepsinin sebebi etrafımda olup bitenler. Sonra titreyip kendime geliyorum ve diyorum, “kendinle kıyasladıklarına bak”, ve hatamı anlıyorum. Belki de bu da kibirdir.

Her neyse yeni bir diziye başladım.

AKP’nin bu son ABD ile olan krizinden sonra içten içe çöküşüyle ilgili bir yazı okudum. Orada American Horror Story adlı bir diziden bahsediliyordu. ABD siyasetinin karakteristik özelliğine uyan bir diyalog alıntısı yapıp, 7 sezondur süren dizinin Trump dönemine denk düşen son sezonuna atıfta bulunuyordu.

Hoşuma gitti, ben de 1. Sezonu neredeyse bir günde bitirdim.

Her bir sezonun ayrı teması ve konu başlığı var. Sanırım aynı oyuncular başka sezonda farklı bir karakterle çıkıyor seyirci karşısına.

Hayaletlerin olduğu bir evde geçiyor ilk bölüm.

Her şey fantastik, ancak karakterlerin hareketlerinin nedeni gayet gerçek. Diyaloglar buram buram felsefe içeriyor.

Manyak bir hayaletin evin her yeni sahibesine neden tecavüz ettiğini öğrendiğiniz zaman ağlamak istiyorsunuz. Çünkü çocuk öldüğünün farkında değil. Annesi babasını aldatmış, o yüzden baba evi terk etmiş, dolayısıyla anne yüzünden çocuğu da terk etmiş baba ve annenin sevgilisi yerleşmiş eve.

Çocuk her gün acısının sebebi ile muhatap olmak zorunda.

O da sonunda dayanamamış okula götürdüğü silahla, hiç tanımadığı öğrencilere gelişi güzel ateş edip öldürmüş. Sonra da polislerin kendisini öldürmesini sağlamış.

Evin ilk sahibesinin bebeği ise cani bilim adamı olan kocası yüzünden intikam almak isteyen bir hasta yakını tarafından, bir gece ansızın kaçırılıp, parçalanmış, sonra da aileye geri gönderilmiş.

Manyak baba çocuğun parçalarını birleştirip, canlı bir kalbi de bedenine takarak yeniden hayata getirmiş çocuklarını ama çocuk annesi onu emzirmek istediğinde parmağını kopardı.

Kadın da önce kocasını sonra da kendini öldürdü.

Ve yüzyıllardır çocuğuna ağlıyor.

Bu annesinden nefret eden oğlan da, bu kadın yeniden çocuk sahibi olsun, yüzü gülsün diye evin sahibi olan yeni kadınlara tecavüz ediyor; hamile kalsınlar da bu hayalet kadına bir çocuk versinler diye.

Ama evi satın alan çiftler hep kavga ediyor.

Sorunlu bir ailenin çocuğu olan sorunlu hayalet çocuk da bu çiftleri öldürüyor her seferinde ve hayalet kadına diyor ki bunlardan anne baba falan olmaz.

En kritik en saçma anlarda öyle diyaloglar var ki sahne çok gerçek oluyor.

BIKTIK

Bizde bir dizi başladı. Adı Kayıtdışı.

Öncelikle beni çıldırtan, oyuncu seçimi oldu.

Erkan Petekkaya önceki sezonda Paramparça dizisinde oynuyordu. Kaç sezon sürdü hatırlamıyorum. O dizi bitti, burada başrolde.

Bir kere yaşı rolüne uymuyor. Üstelik adamı görmekten bıktık. Hani her dizide başka role bürünse tanımakta zorlansak tamam. Ama adam aynı beden dili, yüz ve sesle hiç kırılmadan, bükülmeden bu diziden geçiyor şimdi.

Hadi bizi düşünmüyorsun kendini düşün be adam.

Yüzün unutulsun.

Bedenin dinlensin.

Mübarek bizde senaristler dinlenip konu biriktirmeyi akıl edemiyorlar, teklif geldiğinde “ben tükendim, elimde ne var ne yok hepsini senaryolarıma akıttım, biraz gözlem yapayım, hikaye biriktireyim, sonra yazmaya devam” demiyorlar. Aynı mahallede çok iş yapan berber dükkanının yanına dükkan açan akılsız ticaret adamları gibiler.

Oyuncular da öyle.

“Ben bu reklam filminin ürünüyle eşleşmiyorum”, ya da “yüzümden seyirci bıkmasın” gibi dertleri yok.

Önce hükümet olunur sonra cumhurbaşkanı -gerçi şimdi öyle bir sorun da kalmadı- gibi prosedürü hiç bozmak istemiyorlar, rolüm tutuldu, gelsin reklam teklifleri, gelsin aynı bir rolden bir tane daha.

Her neyse dizimize dönecek olursak, bu dizinin konusu derin devlet işleri.

İnsanların kendi aralarında gerçek hayatın içinde konuştuğu olaylar, burada bir daha işleniyor.

Açıklık getiriliyor bilinmeyen denklemlere. Yani Kurtlar Vadisi kıvamında bir şeyler işte.

Ancak bir an geliyor, kritik bir an ama o an zırva diyaloglarla hiçleştiriliyor ki insan ölmek istiyor. Sinirden tabi.

Arkadaşım madem bir şey anlatmak istiyorsun, adamları karşılaştırmışsın, niye zırvalıyorsun da derdini anlatamıyorsun.

Bunun sebebi tretmanı yazanla diyalog yazan küs mü, konuya mı hakim değil bilmiyorum. Aralarında bir husumet mi var? Belki de birbirlerinin kuyularını kazmaktır amaçları. Ama olmuyor.

Böyle saçma sapan diyalogların olduğu, zırva durumlar çıkıyor ortaya.

TÜM KÖTÜLÜKLERİN YETKİLİ BAYİSİ

Bir de dünyanın tüm kötülüğünü artık kasttan kazanmak için mi, yeni hikaye yaratmakta sorun gördüklerinden mi ne, bir karaktere giydirmişler tüm kötülükleri.

Diziyi seyrederken sanırsın ki bir adam var ve bu ülkede tüm kötülüklerin yetkili bayisi.

Sonra kendimi kötü hissediyorum. Emeğe hakaret ediyor hissine kapılıyorum.

Hep aynı şeyleri söylediğimi düşünüyorum.

Ama başka yana baktığımda tekrara düşmeyince ben de sorun yok diyorum.

Dizilerden birinde oynayan 30 yaşlarında bir oyuncu, kimdi unuttum şimdi, bir röportajında demiş ki, çok zor şartlarda çalışıyoruz, o eleştirenleri toplayıp sete koymak istiyorum. Sonra da onların karmaşasını seyretmek istiyorum.

Onun bu özgüveni içimi bunalttı ve diyorum ki, birçok diziyi seyrederken işte o hanım kızımızın, hayalinin gerçeğini yaşıyoruz biz, küçümsediği seyirci olarak.

***

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.