Sanırım 1978 yılıydı, o dönem gazetelerinden Politika’da “Adana Mektubu” başlıklı yazımda, futbolda şikeyi yazmış ve spor-mafya ilişkilerine değinmiştim.

 

Hiç unutmam, o yıllarda Adanaspor Kulübünün başkanı olan şahsın çiftliğinde kaçak ilaçlar ele geçmiş, ama kendisi kulübün genel kuruluna bile katıldığı halde, bir türlü ele geçmemişti.

 

Geniş çaplı bir kaçak ilaç operasyonunun sanığı olan bu kişi üzerinden dikkat çekmeye çalıştığım sporda mafyalaşmanın bu gün gelinen noktadan baktığımızda, artarak sürdüğü gün gibi ortada.

 

Daha sonra 1985 yılında Malatya cezaevinden çok özel yöntemlerle gönderdiğim “bir mahkumun not defterinden” başlığıyla Adana’ da bir yerel gazetede yayınlanan yazımında konusu da yine şikeydi. O yazıda şikeyi önleyebilmek için yapılması gereken yasal ve idari düzenlemelerden söz etmiştim.

 

Gelişen ve değişen ekonomik koşullara uygun olarak sporda mafyalaşma, günümüzde örgütlü çeteler tarafından yürütülmeye başlandı.

 

Ülke yararına bile olsa AKP tarafından getirilen her türlü öneriye kesin karşı çıkan muhalif partiler her nedense! Konu şikeyi ve sporda mafyalaşmayı teşvik olunca hemencecik anlaşıverdiler.

 

Gerçi son yapılan değişiklik teklifinde komisyon aşamasında BDP imzasını çektiyse de, ülkemizin anlı-şanlı partilerinin bu samimi işbirlikleri doğrusu gözlerimizi yaşarttı.

 

Keşke demokratik açılımlar, AB uyum yasaları, siyasi partiler ve seçim yasaları, terörle mücadele yasası gibi anti-demokratik yasaların değiştirilmesi, tutukluluk sürelerinin tedbir olmaktan çıkıp, cezaya dönüşmesinin önüne geçecek düzenlemelerde de aynı fedakar, duyarlı ve de hızlı davranışı sergileseler.

 

Şimdi bu yazıyı okuyan kimileri, inanıyorum başlığa takacaklar ve niye ve yine özellikle Ergenekon? diyecekler.

 

Nasıl demem ki!

 

Her gün yeni bir belge ve bilgiyle şok olduğumuz şu günlerde, hangi yola girseniz hepsi Ergenekona çıkıyor.

 

Bu yollardan iz sürüp devam edebilsek daha kimler çıkacak ortaya kim bilir? Devlet içerisinde böylesine derin kök salmış bir örgütün kuşkusuz hayatın tüm alanlarında ilişkileri olacaktır.

 

Tıpkı; ordu içerisinde, poliste, bürokraside, sermaye çevrelerinde, sendikalarda, medyada, siyasette ve doğal olarak da, bahis, şike, kara para aklama gibi tüm kirli işlerin döndüğü sporda olduğu gibi.

 

İlk başlarda bu konuda hayli istekli ve kararlı görünen AK parti iktidarı öyle sanıyorum Susurluktan çok daha organize ve uzantıları çok daha yukarılara kadar çıkan bir örgütle karşılaşacaklarını ummadılar ki, şimdi ayak sürümeye başladılar.

 

Ergenekonun finans kaynağını oluşturan spor mafyasını korumak için böylesine cansiparene bir çaba içerisine girmelerini başka nasıl izah edebiliriz.

 

Suçlamaların odağında koskocaman bir NATO müteahhidi var ve bu kişi ülkenin en çok taraftar kitlesine sahip kulübünün başkanı.

 

Salt bu kadar çok taraftarı karşısına almamak gibi bir siyasi kaygıyla AK Parti’nin böyle bir yola girdiğini söylemek bana pek gerçekçi gelmiyor.

 

Sanki bazı gizil güçler Ergenekonun sinir uçlarına ulaşılmasını istemiyor. Belerus ormanlarında saklanan Dalan’ a çanta içerisinde para götüren kişi de bu davada sanık, Başbakanımızın eşinin yeğeniyle evli TFF Başkan Vekili de yine bu dava da adı geçenlerden.

 

Kaldı ki ben kişi olarak içerdekilerin tutuksuz olarak da yargılanabileceğini düşünenlerdenim. Ancak yedi ay içerisinde kendi yaptıkları yasayı tümden değiştiren bir meclis, sanırım dünyanın başka hiçbir ülkesinde yoktur.

 

Bundan sonra ne olur derseniz?

 

Sözüm ona futbola dayalı endüstriyi ayakta tutmak adına yapılan bu şikeli yasa, aslında sporumuzun geleceğini yok ediyor.

 

Gerçekten bir temiz eller operasyonu isteniyorsa bunun yöntemi bu değildir. Ne iktidar partisi ne de muhalefet, bu danışıklı dövüşün, spor içerisindeki Ergenekoncuları kurtarmak için yapılan yasal şikenin hesabını veremeyecektir.

 

Kim ne derse desin, bugün Metris’tekileri bırakan zihniyet, yarın Silivri’dekileri de salıverecektir.

 

Sonuç olarak Ergenekon’a selam, şikeye devam!