Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gülen Cemaati’ni İsmaililerin bir kolu olan Nazariler’e (egemen kullanılış biçimiyle Haşhaşiler) benzetmesinin ardından Nazarilerle ilgili tartışmalar yeniden gündeme geldi.

Herhangi bir tarihsel konuda malumatı olmadığı gibi bu konuda da yeterli ve doğru bilgiye sahip olmayan Sayın Başbakanı anlıyoruz fakat, Başbakanın “Haşhaşi” benzetmesinden sonra çeşitli “yazar, çizer, yarı- entelektüel” çevreler tarafından tarikatla ilgili yapılan değerlendirmeler ve açıklamalar da Başbakan’ınkinden çok farklı bir muhtevaya sahip değil.

Egemen anlatıda Sabbah’ın “Haşhaşiler” tarikatının sapkın bir lideri olduğu vaaz edilegelir. Sabbah o kadar vahşi bir tarikat lideridir ki, müritlerine afyon içirerek onları türlü suikastlara gönderir. Müritler içtikleri afyonun ve kendilerine sunulan hurilerin etkisiyle Sabbah’ın emirlerine itaat etmekten bir an olsun çekinmezler. Bu yolla Sabbah ve müritleri başta Selçuklular olmak üzere dönemin birçok devletine ve nüfuslu kişilerine suikastler düzenlemişlerdir. Yazının başlığındaki egemen tarih anlatısı işte tam burada yatmaktadır. Çünkü yüzyıllardır Nazarilerle ilgili anlatıların neredeyse tamamı bu çerçeve içine sıkıştırılmıştır.

Hasan Sabbah, İsmaililerin bir kolu olan Naziriler’e mensup bir bilgindir. İyi eğitim almış ve birçok dil bilmektedir. Sabbah ve tarikatının sapkın olarak nitelendirilmesinin temel nedenlerinden biri dönemin egemen sunni şeriatına karşı çıkmış olmalarıdır. İsmaililer, Sabbah ve yaklaşık 150 yıllık eşitlikçi Nazari devlet pratiğiyle, tutucu İslam ve dogmatik kurallar yıkılmış eşitlik ve özgürlük üzerine temellendirilen bir deneyim yaşanmıştır. Geleneksel, egemen sunni islam retoriğinden kopup devrimci bir muhalefet çizgisini sembolize eden Nazariler ve Sabbah’la ilgili bugün hala egemen olan tarihsel anlatı nereye dayanıyor peki?

Sabbah ve Nazarilerle ilgili en temel tarihsel anlatıyı Marco Polo’nun Doğu’ya yaptığı seyahatlerdeki anlatılar oluşturmaktadır. Bunun dışında Haçlı Seferleri sırasında Batılı gezginlerin gözünden dünyaya yayılan bir anlatı söz konusudur. Ancak gerek Marco Polo, gerekse Haçlı Seferleri ve Batılı gezginlerin anlatıları da daha çok egemen Sunni İslamın Nazarilerle ilgili düşüncelerinden beslenmektedir. Dönemin Sunni Şeriatı Nazarileri Müldih (sapkın) olarak nitelendirmektedirler. Dolayısıyla Nazariler ile ilgili anlatılarının tamamında, onları sapkın, vahşi ve gözü dönmüş caniler olarak tanımlarlar. Bu sapkınlıkları yapabilmek için ise liderleri (Sabbah) tarafından afyonla zehirlenirler, afyonun etkisiyle kendilerine sunulan hurilerle dolu bahçeleri cennet zannederek Sabbah’ın tüm emirlerini yerine getirirler. Özetle Sabbah’ın müritleri kendisine huşu (korku ile saygının bir arada olduğu durum) ile bağlıdır.

Sabbah ve Nazarilerle ilgili bugün sahip olunan külliyat Sunni islambilimcilerin ve onların düşüncelerini dünyaya yayan Batılı oryantalistlerin eseridir. Batılı oryantalistler ve gezginler tarafından dünyaya “Haşişiler” ismiyle yayılan tarikatın gerçekte nasıl bir yapıda olduğuyla ilgili de çok net veriler olmamasına karşın, onların zihinlerinde yarattıkları fanteziden çok farklı oldukları bilinmektedir.

Öncelikle afyon o dönemde Hindistan’da, Mısır’da, İran’da ve neredeyse Orta Doğu’nun tamamında çok yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Kullanılış amacı, hastalıkların tedavisi olduğu kadar, zevk için de olabilmektedir. Afyonun etkisiyle bir müridin çok önemli suikastlara gönderilmesi akla çok uygun gelmemektedir açıkçası, zira afyon etkisi çok uzun sürmeyen ve etkisi altında olunan dönemde zihinsel ve fiziksel fonksiyonları çok iyi kullanamama durumunu beraberinde getiren bir bitkidir. Ayrıca Nazarilerin kalelerinin olduğu bölgelerde yapılan çalışmalarda bahsedilen kalelerin egemen tarih anlatılarında olduğu gibi uçsuz bucaksız ve cennet bahçelerine sahip olacak kadar geniş alanlar olmadığı tespit edilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Bilim ve Gelecek dergisinin Nisan 2011 sayısında ayrıntılı veriler bulunmaktadır. Batılı gözlemciler tarafından dünyaya “Haşişiler” olarak tanıtılan Nazariler’in suikastlarla anılmalarının Batı dillerindeki Assassini kelimesinin de kaynağını oluşturduğuna dair birçok anlatı bulunmaktadır.

Sonuç olarak Moğollar tarafından yerle bir edilen ve Alamut’la özdeşleşen Nazariler ve Sabbah 9. ve 10.yy’da Orta Doğu’da egemen-dogmatik Sunni Şeriatına karşı, eşitlik ve özgürlük temelli bir başkaldırıdır. Yaptıkları suikastlar doğru fakat anlatılardaki gibi afyonun etkisiyle değil, dünyevi bir cennet kurma arzusu içinde olan müritler tarafından yapılmıştır. Kaldı ki bu suikastları yapan müritler okur yazar olmayan insanlar olmayıp birçok konuda felsefi bilgiyle donatılmış insanlardır.

Egemenlerin tarih yazımında başkaldıranlar sürekli sapkın olarak nitelendirilirler, bunda anlaşılmayacak bir şey yok fakat bugün hala İsmaililerin “afyon içen sapkın bir tarikat” olarak anlaşılması ve böyle kabul edilmesi, hele ki yazar, çizer ve sözde entellektüeller tarafından da bu egemen anlatının benimsenmesi söz konusuyken Başbakan’ın cemaati “Haşişiler”e benzetmesinde ben herhangi bir besi görmüyorum açıkçası. Batılı gezginlerin, oryantalistlerin fantezilerindeki Doğu hala canlılığını koruyor anlaşılan.