“Olayları öncede tahmin edebilip, savaşın kazanç ve zararlarını hesaplayabilseydik, kazandığımız zafer, yitirdiğimiz zararların karşısında hiçbir anlam ifade etmezdi.”
George Gordon BYRON

1 Eylül Dünya Barış Günü.

Bugün, New York’ta bulunan, Birleşmiş Milletler Merkezi’nde “Barış Çanı”nın sesi duyulacak. Dünya’nın değişik bölgelerinde bombaların sesleri yankılanacak. New York’ta, Birleşmiş Milletler Merkezi’ne yakın yerlerde bulunan insanlar, Barış Çanı’nın üzerinde Japonca yazılı olan, “Çok yaşa nihai dünya barışı” yazısını okuyacaklar. Bölgemiz, Ortadoğu, İslam ülkeleri başta olmak üzere, İnsanlığın büyük çoğunluğu barıştan çok savaşı konuştukları günler geçirmeyi sürdürecekler.

Dünya Barış Günü’nde, savaşsız bir Dünya isteyenlerle, elleri tetikte olanlar ayrı duygular içinde olacaklar. Gülen yüzler isteyenlerle ağlayan gözler görenler, dünyamızın iki farklı insan tipi karşı karşıya birbirlerine bakacaklar.

Her yıl 1 Eylül gününde, savaşların neden olduğu yıkımlar, insanlığa verdiği zararlar anlatılmaya çalışılır. Ülkelerin, insanların azınlıkta kalan duyarlı kesimleri, savaşların son bulması, barışın yeşermesi için çabalarlar. Bir gün sonra hiçbir şey değişmeden savaşların gölgesi insanlığın ufuklarını sararak, daha da hız kazanarak, daha çok teknolojik aygıtlar kullanılarak savaşlar sürer, gider.

Geniş halk yığınları için savaşlar yıkım, ulus devletler, belli azınlıklar için savaşlar para, güç kazanma işi.

Savaşlarda hep büyük çoğunluklar gözyaşı döker, küçük azınlıklar bayram ederler. İnsanlık ailesinin örgütsüz, sessiz, suskun geniş yığınları savaşların çözümsüzlük içinde kıvranan edilgen izleyicileridirler. Özellikle kadınlar, çocuklar savaşların en çok acı yaşattığı kesimler olurlar. Doğa, öteki canlılar, gökyüzü, kısaca doğada olan tüm varlıklar savaşlardan zarar görürler.

Savaşlardan gerçek zarar görenler, savaşların çıkış nedenleriyle hiç ilgisi olmayan insanlar, doğa, öteki canlılardır. Birileri çıkar sağlamak için savaşırken, bu çıkarlarla uzaktan yakından ilgisi olmayanlar en büyük zararı görürler, en büyük acıları yaşarlar.

Savaşlarla, yaşlıların, kadınların, çocukların yemek yedikleri tabaklar, su içtikleri bardaklar küçültülerek, halk yığınları daha çok çalışmak zorunda bırakılarak toplanan paralar küçük azınlıklara aktarılır.

Ülkelerin üzerine atılan bombalar, insanlara sıkılan kurşunlar,  hiçbir yarayı kapatmamış, yeni yaralar açmıştır. İnsanlık bu gerçeklikle yüzleşmek zorundadır.

Ayrımcılığa karşı bir arada yaşama, savaşlara karşı barış, ırkçılığa karşı kardeşlik duygularının yükselmediği bir Dünya kurulmadan, insanların yüzleri gülemeyecek, gelecekleri güvencede olamayacak.

Savaşların kanla sulamadığı hiçbir yeryüzü parçası yok. İnsanlığın savaşmadığı bir dönem de yok. İnsanlığı yönetenler savaşları bir yönetme aracı durumuna getirince, bu aracın yakıcı, ezici, acıtıcı dişlileri arasında un olmayı içselleştirmek, savaşların yeniden gündeme getirilmesini sağlamaktadır.

İnsanlığın barış içinde yaşanacak bir dünya kurabilmesinin yolu, bu alanda çaba göstermesinden geçmekte. Dünya’yı yöneten egemen güçler, ulus devletler barış getirmezler, hiçbir zaman getirmeyeceklerdir. Savaş onların besin kaynakları, varlık nedenleridir.  Barışı getirecek olan insanlığın sessiz büyük çoğunluğudur. İnsanlık barışa yönelik adımlar atmadığı sürece barış içinde yaşanan bir dünya kurulması olanaksız. Sessiz, suskun büyük çoğunluğun gözlerini açarak, sesli, etkin küçük azınlığın oyunlarını bozmadığı sürece, insanlığın yüzünün gülmesi gerçekleşemez.

Savaşları doğa ya da başka canlıların durdurma olanakları yok. Uzaydan birileri gelerek yeryüzüne barış getirmeyecek. İnsanın insanı yönetmek, çıkar sağlamak, egemenlik kurmak için girişilen savaşlara dur diyebilecek olan tek varlık, insanlığın kendisidir.