Genel olarak iktidarlar avukatlardan hoşlanmazlar. Hele hele müstebit, totaliter iktidarlar ellerinden gelse avukatları bir kaşık suda boğmak isterler. Bu hal tarihsel olarak da böyle. Fransız ihtilalini yapanlar dahi avukatlardan şikayetçiydiler. Napolyon da "Avukatların dilini kesmek gerekir" demişti. Sonra tutuklandığında avukat istedi. 12 Eylül faşist darbesinin şefi Kenan Evren de avukatlardan nefret ederdi. Bir keresinde "Avukatlarda bir meymenet olsa, Atatürk bunlar için de bir söz söylerdi. Atatürk tüm meslekler için iyi şeyler söylediği halde bir kez dahi avukatlar için iyi bir söz söylemedi" demişti. Aslında bu mesleğin fonksiyonundan doğan bir realitedir. Avukat yargı faaliyetinde halkı temsil eder. Savcı ve yargıç egemen erklerin temsilcisidir. Oysa avukat halkların, yönetilenlerin hak arayıcısıdır. Özgürlükçü olmayan bir avukat dahi kendi sübjektif siyasi görüşlerine ters de olsa mesleğini yaparken iktidarın cezalandırma yetkisinin daraltılması için çaba gösterir. Yani bu haliyle avukat doğal muhaliftir. Bunun için iktidarlar avukatın devlet avukatı olmasını isterler. Bağımsız ve özgür olmasını istemezler. 12 Eylül döneminde bürolarımız gizlice arandı. Mali soruşturmalardan geçtik. Evlerimize gizlice girildiği oldu. SYNT davalarına giren avukatlara savunmalarından dolayı davalar açıldı. Defalarca toplu Kürt avukatlar operasyonları yaşandı. Cumhuriyet tarihinde öldürülen avukat sayısı az değildir. 12 Eylül’de İstanbul barosunun kapısına mühür vuruldu. Baro başkanı tutuklandı. 1990’lar da avukatlar açısından sıkıntılı yıllardı. Elazığ İHD başkanı avukat Metin Can katledildi. Daha yakın geçmişte Tahir Elçiyi kaybettik. Dünyanın her tarafında özgürlük mücadelelerinde çoğu kez avukatlar ön saftadır. İran da öyle, İspanya da öyle, Latin Amerika da öyle, Afrika da öyle…

AKP iktidarının son 10 yılında toplumun diğer kesimleri için olduğu kadar avukatlar için de zulüm yılları olmuştur. AKP bugünlerde de Baroların şahsında avukatlara karşı toptan saldırıya geçmiştir. Çoklu baro formülü ile baroları bölmek, güçsüz hale getirmek istemektedir. İktidar baroları ve devlet avukatları yaratmak istemektedir. Bugüne dek teslim aldığı ve etkisiz hale getirdiği kurumlara başta barolar olmak üzere tabip odaları gibi kurumları da eklemek istemektedir.

Baro nasıl bir kurumdur? Baro sıradan bir meslek örgütü değildir. Bir dernek değildir. Sıradanı bırakın bir meslek örgütü olarak görmemek gerek baroyu. Sui generis bir yapısı vardır. Baro savunma kurumudur. Yargıda savunmanın kurumudur. Baskıcı iktidarlar yargıda iki ayak isterler. Yargı= Savcı + Yargıç. Avukatı yargının bir unsuru olarak görmek istemezler. Avukat onlara göre yargıda engel, muzır bir ögedir. Yargı diyalektiği olmamalı, avukat sadece yargıca yardımcı bir unsur olmalıdır. Yargı faaliyetinde aykırı ses çıkmamalıdır. Hele hele avukat ve barolar toplumsal sorunlarla, rejim problemleriyle katiyen ilgilenmemelidir. Savunmanın örgütü baro bugün tarihinin en büyük iktidar saldırısı karşısındadır.

İktidarın özgürlükçü yönü zayıf barolara bile tahammülü kalmamıştır. Bir de barolar acaba dillerin ve halkların hak eşitliğini savunan bir nitelikte olsaydı bu iktidar ne yapardı? Ermeni soykırımını, azınlıklara ve kürtlere uygulanan baskı rejimlerini eleştiren niteliğe sahip barolar olsaydı ne yapardı? Muhtemelen baroların kapatılması için yasalar çıkartırdı. Yargıyı yargı olmaktan çıkartan, yargı faaliyetlerini idari bir birim faaliyetine dönüştüren AKP-MHP diktatörlüğü avukatları da idari memurlar haline dönüştürmek, baroları da iktidar destekçisi derneklere dönüştürmek istemektedir. İşte bugün avukatlar bunu önlemek için ayakta, isyanda. Baro yönetimleri bu haklı direnişi bireyselleştirmeden, kolektif örgülerle döşeyerek katılımcılıkla sahaya yansıtarak kararlılık göstermeli. Tarih zulme ve entrikalara karşı direnen avukatları haklı çıkartacaktır. Mevcut iktidar da hak ve özgürlüklerin düşmanı, bağımsız ve özgür avukat düşmanı bir iktidar olarak tarihin kara sayfalarında yerini alacaktır.