Son aylarda yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerin (KHK) etkisi zaman içinde anlaşılacak! Galiba inceleyen de yok!
Ben hepsini ayrı ayrı okuyup anlamaya çalışıyor, karşılaştırmalar yapıyorum. Bayramdan önce, editörümüz Gökçe Aytulu’ya, tümünü değerlendiren bir yazı hazırlama sözü vermiştim. Tanımladığım işi henüz bitiremediğim için bugün KHK’ların bize sunduğu sistemi anlatmaya çalışacağım. 

KHK’larda ortak hüküm
KHK’ların her birinde şöyle bir geçici madde bulunmaktadır: “...Bakanlığın merkez teşkilatında; Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, ... Genel Müdür(leri) ve yardımcıları, Teftiş Kurulu Başkanı, I. Hukuk Müşaviri, ... Daire(leri)si Başkanı, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanı, Personel Dairesi Başkanı, Eğitim Dairesi Başkanı, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar Dairesi Başkanı, Genel Müdür Yardımcıları, Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri, Daire Başkanı, yardımcısı, kurul başkan ve yardımcıları, unvanlı kadrolarda bulunanlar ile taşra teşkilatında bölge müdürü unvanlı kadrolarda bulunanların görevleri bu kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinde sona erer. Bu fıkra uyarınca görevleri sona erenler ... Bakanlık Müşaviri kadrolarına halen bulundukları kadro dereceleriyle atanmış sayılırlar.”
Bazı bakanlıklarda daha geniş tutulan tasfiye, il müdürlerine bağlı şeflere kadar indirilmiştir.
KHK çıkarılmayan 6 bakanlık için benzer maddeler torba kanuna döndürülmüş, bir başka bakanlık KHK’ya konulmuştur. Açıkça AK Parti iktidarı, son üç ayda, üst kademe bürokratlarının tamamını KHK ile değiştirme yetkisini bakanlarının eline vermiştir. 

Görülmemiş tasfiye
Yani, devlet yönetiminde bakandan sonraki üçüncü kademeye kadar ne kadar memur varsa bir günde ‘müşavir’ kadrosuna atanmıştır. Bugüne kadar, ayrılanların yerine yenileri oturmuş, yeni gelen yöneticiler müşavir ordusuna masa arıyor olmalılar! Mamafih, yeni KHK’lara “Bakan, bakanlık müşavirlerini merkez ve taşra birimlerinde çalıştırabilir” hükmü konularak yer meselesine hukuksal yol bulunmuştur.
Böyle bir tasfiye ile ben ilk kez karşılaşıyorum; ne 1950 sonrasında Demokrat Parti ne de sonraki parti iktidarları veya koalisyonlar yüzlerce üst kademe memurunun görevine bir günde son vermiştir.
Anlaşılması zor olan, AK Parti’nin kendi getirdiği ‘kadroların’ tamamı yerine yenilerini getirme yolunu açması ve tasfiye edilenlerin seslerinin çıkmamasıdır!? Bütün bakanlıklarda ve bağlı kurum ve kuruluşlarda genel temizlik yapılırken, aynı zamanda yetkileri belirgin biçimde bakanlarda toplayan bir düzenleme yapılmıştır. Son KHK’lar, kenarda köşede kalmış yerel yetkileri kaldırmış ve bürokrasideki demokratik ve çoğulcu denilebilecek uygulamaları da yok etmiştir.
Başbakan, ‘iş yapmak için’ karar yetkisini eline almaya veya ‘bakanlarına vermeye’ kararlı görünüyor! Bilmiyor ki sadece son KHK’larda ‘Başbakan’a veya ‘görevli bakan’a verilen yetkileri kullanmaya onların zamanı yetmez; o kararları, gerçekte ikinci hatta üçüncü derecedeki memurlar, bakanlar adına verirler! Bakan, ‘bakan adına verilmiş’ o kararları imzalamaya bile vakit bulamadığından, imza yetkisini müsteşara veya yardımcısına bırakmak zorunda kalmıştır! 

Yeni projeye ihtiyaç var
Doğru yol, iyi bir örgütlenme projesine göre yetki ve sorumlulukları dağıtmaktır. Devletin böyle bir projesi yoktur, zorlama karşısında aceleyle ne kadar yapılabilirse o kadarla kalınarak yasalar değiştirilmektedir.
3 Mayıs’ta Yetki Kanunu’nu okuduğum zaman ben, nihayet böyle bir projenin yapıldığını sanarak sevinmiştim. Oysa böyle bir proje yokmuş; sorunun bütünü görülmemiş!
KHK, yetkileri daha da yukarıya çekti; bu hükümler devleti bürokrasiye teslim edecektir! Başbakan demokratik devlet yerine, iş beceren bakanlarına güvenerek, bürokratik devleti seçmiştir. “Olan biteni halka anlatacak kimse yok mu?” diye bağıracağım ama sesimi kime duyurabilirim, bilemiyorum!