Dolar almış başını gidiyor. Yarın beklenen Merkez Bankası kararının da faizi indirme yönünde olacağı konuşuluyor değişik çevrelerde.

Sayın Cumhurbaşkanı 'iş adamlarını anlamıyorum" demiş bugün. "İşte size ucuz kredi, siz nasıl insansınız, alın krediyi yatırım yapın" diyor devamında...

Kendisinin faize niye karşı olduğunu anlamak güç değil aslında:

"Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sürdüreceğim, enflasyonla mücadelemi sürdüreceğim. Nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor. Biz değerler silsilemiz içerisinde olaya niye buradan bakmıyoruz? Buradan bakacağız ve adımımızı atacağız."

Eski dili aldığı din eğitimi nedeniyle çok iyi kullanır Sayın Cumhurbaşkanımız. Kullandığı NAS sözcüğünün ne anlama geldiğini hatırlatayım:

"Herhangi bir konuda Kur’an’da veya hadislerde bulunan ve üzerinde tartışılması dinen caiz olmayan delil hükmündeki kesin ifade."

Dolar eski dilimizi bilmediği için bu tür uyarıları anlamamış olmalı ki Cumhurbaşkanı böyle konuştuktan sonra 10.48 zirvesine yükseldi hemen.

Olup biten paramızdaki kaybın ötesinde aslında.

Piyasada yokluklar başladı. Yoksulluğun evlerde yarattığı yokluğun yanında şimdi bu da konuşuluyor artık. Tekstil fabrikaları hammadde sıkıntısı çekiyor örneğin. İlaç ithal edilemiyor. Dolara bağımlı bir ekonomide ülke malını ucuzlatıp dış pazara "bedava" sayılacak fiyattan satma düşüncesi ne hale getirdi işleri görüyorsunuz!

Eğer faizin düşürüleceği tahmini doğru çıkarsa bu halk ne yer, ne içer düşünen var mı?

Artık ekonomistler bile anlamakta zorlanıyorsa bu kararlar hangi akla dayanıyor? Dolar karşısında değer kaybı artan enflasyon nedeniyle cebimizden çalınan para sayılıyorsa övündüğümüz ihracat artışı yoksulluğa yol açıyor demek ki.

Ülkeyi her yönden zora sokanlar seçim sonrasında birinci parti çıkarak muhtemel yenilgiyi nasıl avantaja çevirebileceklerini konuşuyorlarmış aralarında!

Distopik bir korku filmi seyreder gibi okuyoruz bu tür haberleri.

Bu gidişin maliyeti daha çok yoksulluk, daha çok eziyet çekmek oluyor toplumun çoğunluğu için. Çalışanların yoksulluğu artık iş bulamayanların yoksulluğuna dönüşüyor ülkede.

Ve iktidar hala biz birinciyiz diye planlar yapabiliyor!

Ülkenin kandırılmış çaresizliği birilerine bitmeyecek bir iktidar gücü sunarken, ülkenin kaynaklarını tüketen korku verici bir tehlikeye dönmüş ne yazık ki. Geleceği yaratan dinamizmi sağlayacak onca tarihsel deneyimin, birikimin heba olmasına yol açabilir bu durum.

Nasıl bu hale geldik? Nasıl çıkacağız bu çukurdan?

Birinci önceliğimiz birbirimize sırtımızı “bana benzemiyor” diye dönmek yerine tutunabildiğimiz ortaklıkları çoğaltmak olmalı.

Demokratik dayanışma gelinen bu perişan noktadan kurtulmak için sarılacağımız temel ilke sayılmalı.

Geleceğimizi inşa edecek temel ilkeleri bu anlayışla sıralamaya başlarsak sonuca daha emin adımlarla ulaşabiliriz.

Bu yazının devamında ele almak istediğim, Sayın Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “helalleşme” diye isimlendirilen adımın da önemli bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.

Elbette içini doğru doldurmak şartıyla. İlkesel olarak savunduğum bu yeni açılımın beklentileri karşılayacak güçte olmasını diliyorum.