Cemaatin önde gelen isimlerinin Fethullah Hoca’yla görüşmelerinin ardından Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) tarafından bir açıklama yapıldı.
GYV’nin ‘Gündeme Dair’ yaptığı uzun açıklamayı satır aralarını okuyarak değerlendirdiğimizde şu mesajların altını çizebiliriz: 

1- Biz AK Parti ile kavga etmeyiz. Ediyoruz gibi göstermek isteyenler, ‘vesayeti’ davet edecek bir sorumsuzluk içindedirler. 

2- “...Hizmet’te bazı bireyler gönüllülük ve sivillik anlayışlarına uymayan bazı fiiler içinde bulunabilirler. Ancak bu hatalar Hizmet’e mal edilemez” denilerek bazı uygulamaların bireysel olduğu ifade ediliyor. 

Bazı hatalar yapılmış olabilir
3- “MİT-Yargı üzerinden izah edilmeye çalışılan bu kriz, tamamen Hizmet’in gündemi ve ilgi alanı dışındadır. İddia edildiğinin aksine Hizmet bu krizin bir tarafında değildir. Aynı şekilde kendisine gönül verenlerin bu tartışmanın bir yerinde olması tasvip edilecek bir durum değildir.” 

4- Cemaatin (ya da bu metinde kullanılan ifadeyle ‘Hizmet’in) medya içindeki birçok ismi ciddi olarak MİT-Yargı krizinde hükümetin tutumunu hedef alan, polis yanlısı tarafgir bir tutum gösterdiler. Bu da operasyonu yürüten polis ve yargı ikilisiyle cemaat arasında organik bağ iddiasına yol açtı.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltına alınmak istenmesi sırasında cemaate yakınlığıyla bilinen bazı yayınlarda “Bakın, MİT ne kanunsuzluklar yapıyor, bunun hesabının sorulması gerekir” havası egemendi; yıpratıcıydı. 

Operasyoncu gazeteciler
Bu tartışmaların yapıldığı günlerde, hükümet yüzlerce polisi Ankara ve İstanbul’dan sürgüne gönderdi. İstanbul’da MİT’e yönelik operasyona kalkıştığı bilinen polis müdürleri görevden alındılar. Soruşturmayı yürüten savcının görev alanı değiştirildi.
Tabloyu yalnızca ‘MİT-Yargı gerginliği’ üzerinden okumak çok anlamlı görünmüyor. Başbakan, uzunca bir süredir polis ve yargının tutuklamaları yaygınlaştırmasından şikâyet ediyor. Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’na kadar yaygınlaşan tutuklamalar, hükümetteki birçok isim (İdris Naim Şahin gibi bazı kişiler hariç) tarafından da ‘hükümete yakın’ olarak bilinen yazarlar tarafından da eleştiriliyor.
Tutuklamaların yoğunlaştığı günlerde, bazı yayın organlarının ‘operasyoncu’ bir hava içinde olmaları, yer yer hedefteki insanların kişilik haklarını ihlal edecek düzeyde bir yayın çizgisi izlemeleri dikkat çekiciydi. Tabii yine ‘gönül verenler’in bir kısmının, sesleri etkili çıkmasa da, bu durumu onaylamadıkları biliniyordu.
GYV’nin bu açıklamasından bir eleştiri sonucunu çıkarmak, yargı ve polis operasyonlarını hararetle savunan yayın çizgisinin tasvip edilmediği yorumuna varmak mümkün.
GYV, açıklamasında, cemaatle AK Parti arasındaki ilişkiyi şu sözlerle tarif ediyor: “Demokratikleşme, dini özgürlükleri sağlamak, Avrupa Birliği başta olmak üzere muteber uluslararası standartlar, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ve özgürlüklerin tevdiinde gayret etmek...”
Tabii, son MİT-Yargı krizinde ortaya çıkan tablo böyle değil. ‘Operasyoncular’un hukukun üstünlüğüne pek itibar eden bir tutum içinde olmadıkları ve siyasete hukuk üzerinden müdahaleye kalkıştıkları bir gerçek. Son KCK iddianamesinde de benzer mantığın sürdüğünü görüyoruz.
Cemaat, kendi saflarına bir çekidüzen vermek istiyor. Bunu yaparken de ‘hukukun üstünlüğü’ uyarısı öne çıkıyor. “Biz hükümetle kriz çıkarmak taraflısı değiliz” noktasına vurgu yaparak tutumunu açıklığa kavuşturuyor.