‘’Arkadi:’ Hayır, diye düşündü, bu memleket zengin değil; burada ne refah, ne de çalışkanlık var. Hayır, hayır, bu memleket böyle bırakılamaz, kökten bir değişiklik gerek. Fakat bunu nasıl yapmalı? Nereden işe başlamalı? ’’

TURGENYEV, Babalar ve Oğullar

Parasızlık kötü şey. Paran yoksa halin duman. Para lazım her şeyden önce. Para dediğin bir değişim aracı. El kiri. Olacak ki, ya bir şeyler satacak karşılığında para alacaksın ya da bir yerde çalışacak karşılığında para alıp onunla ihtiyacın olan ürünü değiştireceksin. Hesap bu kadar basit. Al gülüm ver gülüm devrindeyiz. Sanki tersi daha doğru gibi, ver gülüm al gülüm...

Para deyince aklıma hep nakit olan gelir nedense. Oysa kredi kartı da para. Onunla yaparız alış verişimizi.

Türkiye, kredi kartı kullanımında Avrupa ikincisi, yapılan harcamalar bakımında ise üçüncü ülkeymiş.. Cepte yeterince para mı yok, kredi kartı ‘al, al, hadi al’ diyor. Bugün alıp sonra öderiz nasılsa. Taksit yapar, borcu yayarız. Hesap özeti gelince bakarız bir hal çaresine, durum kötüyse asgarisini öderiz olur biter. Zaten her şeyimiz asgari değil mi? Asgari yaşam asgari ödeme.

Türkiye'deki toplam kredi kartı sayısı 84 milyona, banka kartı sayısı ise 207 milyona ulaşmış. Elden ayaktan düşmüş yaşlıları, çocukları daha doğru bir ifadeyle kart kullanamayacak kişileri bir kenara koyduğumuzda bu rakamlar abartı gibi görünür.

Ama değil.

Her birimizde birden fazla kredi kartı ve banka kartları mevcut.

Telefonlarımız bankalarca sürekli aranır. O bankaya ait kredi kartınız yoksa edinmeniz için arayıp duruyorlar. Kredi kartınız var ise bu kez krediniz hazır diyerek sürekli borca teşvik ediliyoruz. Yok kardeşim istemiyorum demeniz yetmiyor, dönüp dönüp arıyorlar.

Kredi kartları işimizi kolaylaştırırken her gün biraz daha borç batağına saplanıyoruz.

Öyle ki, borcu borçla kapatmak da ustalaştık. Birinden çek diğerine yatır. Gemiyi yürüten kaptandır demişler ya her birimiz birer kaptan olduk yürütüyoruz.

Nereye kadar. Gideceği yere kadar elbet.

Tek tek vatandaş borçlu bankalara. İrili ufaklı şirketler borçlu, esnaf borçlu, çiftçi borçlu.

Borç yiğidin kamçısıdır! Sanki at sırtındayız, ata kamçı değdikçe at hızlanacak, varılacak hedefe daha kısa zamanda ulaşılacak. Kamçı işte bu kamçı. At nerede, yiğit kim , atta yiğitte borçlunun kendisi olduğundan kamçı kendisine değecek. Kamçılanan hırslanacak. Hırslanıp borcu kapatacak... Nerdeee...

Hırslanıp bir an önce borcu kapatmak dönemi geçti. Hırs yapmayı bitirdiler. Neyle hırs yapacaksın asgari ücretle mi? Onun da altında olan emekli aylığıyla mı? Emekli olamadan işinden olmuş EYT’liler mi hırslanacak? Tarlasını ekemeyen köylü mü? Atama bekleyen üniversite mezunları mı? İşsizler mi hırslanacak? Kirasını borçla ödeyen esnaf mı hırslanacak?

Kim bir an önce borçtan kurtulmak için daha çok çalışacak, daha çok kazanacak, borcu kapatacak?

Kim?

Kimse. Hiç kimse.

Yaza kışa bakmadan zamanında ödenmeyen doğalgaz kesilir, elektrik kesilir. ’’Bizden önce elektrik mi vardı. Mum vardı mum... “

Veresiye defteri dönemi kapanmıştı aslında. Kredi kartları ve iğneden ipliğe , ekmekten beyaz eşyaya kadar her şeye ulaştığımız zincir marketler sayesinde. Ekmeği, tuzu, içtiğimiz suyu bile kredi kartıyla almak mümkün ne de olsa.

Bireysel kredi ya da kredi kartından dolayı yasal takibe düşenlerin sayısı sadece son bir yıl içinde 690 bin 335’ten, 1 milyon 704 bin 412’ye yükselmiş, iyi mi. Asgari yaşam asgari ödeme dönemi de bir yere kadar yenisi asgari öde(ye)me(me).

İşte bu takibe uğrayan yaklaşık iki milyon vatandaş sayesinde kara kaplı veresiye defterleri yeniden ortaya çıkar oldu.

Yaz kardeşim. Kemal Sunal filmlerindeki sahneler gerçek olacak gibi. Borçlu vatandaş esnaftan köşe bucak kaçarken her an eli satırlı kasaba yakalanacak diyecektim ki, vazgeçtim. Etin kilosu aklıma gelince yok olmaz, kasap yazmaz, veresiye vermez, veremez. Bir kaç kilo et neredeyse bir servet.

Veresiye yazan esnafı belki atlatmak kolay, ondan kaçmak o sokaktan geçmemeye bağlı. Ya icra dairelerinin elinden nereye kadar kaçılacak, nereye kaçılacak. Toplam icra tutarları 25 milyar lirayı aşmış.

Akar yakıttan temel tüketim ürünlerine her şeye yapılan zamların üzerine bir de Rusya'nın Ukrayna istilası çıktı başımıza. Savaş bu ne de olsa. Sadece bu iki ülkeyle sınırlı değil etkileri.

Ekonomi bir süredir freni patlak araç gibi yokuş aşağı giderken ‘’zamları dış güçler yapıyor’’ sözleri çarşıda pazarda alay konusu olmuşken şimdi bütün suçu Rusya’nın üzerine atmaya yeltenecekler.

Hayat pahalılığına da hayır, savaşa da. Hayır, hayır. Ekmek de istiyor bu halk refah da. Öyleyse memleket bu halde bırakılamaz. Köklü değişikliğin zaman gelmedi mi? Geldi de geçiyor bile. Nasıl yapmalı nereden işe başlamalı soruları havada kalmayacak ise eğer, yeni yollar bulunmalı... İnsanlığın iyiye güzele adalete ve hakça paylaşıma dönük geçmiş ayak izleri hala duruyor.

İlk taş baltayı yapan eller, emekçi eller. İş başa düştüyse yeni araçlar da bulacak, buna kuşku yok. Yoksulluktan, sömürüden kurtulmadan borç sarmalından da kurtuluş mümkün değil. Emekçinin sırtındaki borç kamçısı bizzat kapitalizmin kendisidir.

Komünü yaratanlar, Büyük Ekim Devrimini yapanlar, faşizmi ve dünyanın birçok yerinde emperyalizmi yenenler bir yol bulacaklar... Bizde ve her yerde...