Başkasının acısını anlayabilmek! Acıya bakarken sadece bir seyirci gibi davranmak, görüş alanımıza giren sahnelere merak taşkınlığı ile saplanıp kalmak; evet buysa alıştığımız, acıyla, onu yaratan kötülüklerle hesaplaşmamız mümkün değil asla.

Üç gündür televizyon ekranlarından izlediğimiz dehşet verici görüntüler tarihin korkunç bir tekrarı adeta. Politika uzmanları, yorumcular, analistler konuştukça içimiz kararıyor, değil mi?

Ukrayna'nın başına gelenler yeni değil. 2014 yılından beri aynı gerilimin sonuçlarıyla sarsılıyor ülke. Rus saldırganlığı bütün ülkeyi bir ateş çemberine soktu. Bu iki ülkenin savaşı değil. Ortada bir işgal var, tek taraflı bir saldırı var neticede. Nedenleri ve sonuçları için uzmanlar açıklamalar yapa dursunlar, şu basit gerçeği değiştiremez hiç biri: Ukrayna bağımsız ve hür yaşamak istiyor!

Avrupa’nın yanı başında bir trajedi yaşanıyor yine. O koskoca Avrupa tarihi ki, insanlık tarihinin geçirdiği acı tecrübelerin sonunda insan hafızasına kazınmış kavramların, değerlerin, kazanımların doğuşunu biriktirmiştir içinde.

Gel gör ki insanlığın hali perişan! Nerede kaldı uğruna can verilmiş bağımsızlık, özgürlük, kardeşlik mücadeleleri? Milyonlarca can kaybına mal olmuş saldırılarla harap olmuş ülkelerin korkulu hatıraları hala diri, ürkütücü.

Emperyal saldırganlıkla beslenmiş kapitalizmin konforundan nasiplenen bir Avrupa, şimdi yanı başında işgal edilmiş bir ülkenin çığlıklarına aldırır mı? Ama aldırmalı.

Sadece onlar mı? Bizim popülist siyaset ağa babalarımız, Ukrayna'daki kıyıma, işgale karşı hangi somut, işe yarar adımları attılar günlerden beri?

Sivil toplum çok mu farklı diyeceksiniz? Gürcistan' da milyonlar Ukrayna için sokaklarda bakın! Ezilenin, mazlumun yanında durduğunu, her şeye rağmen başkasının acısını kendi acısı saydığını söyleyenler nerede?

Bunu da bir siyasi şova dönüştürmek isteyenler de çıkacak, unutmayın. Onlara da fırsat vermemek gerekiyor.

Ukrayna'yı duyabilmek, anlayabilmek kendi acımız kadar yakın olmalı herkese. İnsanlığı ancak böyle bir düşünce kurtarabilecektir. Topyekûn dayanışma ile.

Derhal barış, ama nasıl?

Tersini duyan var mı, ben duymadım. Savaşa evet diyen yok, çok şükür. Bu aralar herkes, savaşın karşında, umutluyum. Her söze başlarken önce "Savaşa Hayır" demek de günün trendi oldu, sevinçliyim.

Bu arada savaş adım adım ilerliyor, bir ülkenin topraklarını çiğneyerek, hayatları yok ederek. Ukrayna pes etmiyor, saldırıya elinden ne kadarı geliyorsa direniyor. Ukrayna savaşa hayır demiyor, savaşıyor. Gerekli olanı yapıyor. Onun özgürlüğüne, bağımsızlığa sahip çıkmaktan başka bir çaresi yok çünkü...

Ukrayna'yı alkışlıyorum. Dünyanın bir çok ülkesinden Ukrayna'nın mücadelesine destekeler duyuluyor. Saldırgan Rusya'nın dürüst insanları da savaşa hayır diye gösteriler başlatıyor. Rus polisi savaş istemeyen anneleri çocukları ile birlikte tutukluyor. Gürcistan’da milyonlar sokakları dolduruyor...

Biz ne yapıyoruz? Şimdilik bir kaç cılız gösteri dışında görünen bir şey yok.

Bizim savaş karşıtlarımız, “NATO'ya da hayır, Rusya'ya da hayır” sloganının ötesine geçemediler henüz. Bu anlamda çeperden çıkılmış değil daha. Sokakları inleten savaş karşıtı gösteriler nerede, ne zaman olacak? Ukrayna özelinde yaşanan drama nasıl dokunacağız? İnsanı merkeze alan savaş karşısındaki dizilimi nasıl tanımlayacağız?

Evet, bu bir küresel paylaşım kavgası, kapitalizmin en son geldiği noktadır. Olan arada kalan, sadece bağımsız ve özgür yaşamak isteyen ülkelere olur ve onların halklarına. Birileri de dünyayı yok edecek son vuruşun ürkütücü dengesini bir zırh gibi kuşanarak övüne övüne kendilerine göre “önleyici” tedbirler alırlar.

Peki Ukrayna ne yapacak? O insanlar bu yok edici vuruşun ağır hasarından nasıl çıkacaklar? Bu istila insanlığın kötülükler hafızasına bir yenisini kazırken savaş karşıtları ne yapmalı?

Savaşa karşı tüm halkların kalıcı bir barış için mücadelesi eğer kapitalizmin gölgesinde devam edecekse yine endişeliyim, yine kederliyim. Savaşmak insanlığın kötü bir huyu değil, savaşmayı gücünü korumak için dayatan zorbalığın bir karakteridir.