Yorgunum çünkü dengesizim, obezim, aynı zamanda lezzetin her türlüsüne iştahla saldırıyorum. Bu hafta İstanbul’da III. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali var. Pazar gününden beri her gün sokağa çıkıp ben de film izliyorum.

Festivalin varlığından kocamın sayesinde haberim oldu. Eve bu gece geç geleceğim bir galaya gitmem gerekiyor dedi, 25 senedir evli olmanın bilindik alışkanlığı ile telefondan bulunduğu yere kadar birkaç trip göndersem de pek oralı olmadım galaya bensiz gitmesine, çünkü biz sosyal olmayan çiftlerdeniz. Dışarıda tekil takılan bir araya gelince dışarıyı kendimizden ayrı tutan evlilerden. Her neyse sabahında galada seyrettiği açılış filminden bahsetti, hepsinin çok etkilendiğini söyledi, böylece benim de bu hafta maratonum başladı, filmi de derhal listeme aldım.

Aranan 18’li filmi bir belgesel, genç bir adam kuzeni Anton’un hayat hikayesi üzerinden Filistin’de intifadanın ilk başladığı köy olan Beit Sahour’da halkın 18 inek alarak İsrail’in süt şirketinden süt almayı ret etmekle başlattıkları direnişi anlatıyor. Üç hikaye iç içe geçmiş ilerliyor. İneklerin maketleri yapılmış onlar kendi aralarında konuşuyorlar. Hepsinin karakterleri, birer isimleri var. Çünkü İsrail tarafından birer suçlu ilan edilip resimleri duvarlara asılıyor, aranıyorlar. En genç olanı kendini Madonno’ya benzetiyor mesela onu çok beğeniyor. Sivil itaatsizlik hareketini başlatan Anton aranan biri halini gelince onlarla birlikte gizli çiftlikte saklanıyor. Samanların üzerinde uyuyor akşamları. Ona sesleniyor ineklerden biri, şişt diyor çocuğum senin adın ne, bir diğeri diyor ki dün akşam da buradaydı bu. Ve Anton kendisine seslenildiğinden habersiz yorgun bacaklarının arasına ellerini kıstırmış uyuyor.

2015 yapımı film Kanada Fransa Filistin ortak yapımı Amer Shomali ve Paul Cowan yönetmenleri. İneklerin dahil olduğu bölümler animasyonla anlatılmış.

Anton’un annesi o ahırda uyurken oğlunu anlatıyor. Geceleri eve gelmezdi diyor, onun nerede uyuduğunu, üşüyüp üşümediğini merak ederdim. Karnı tok mu uyudu? Bunları söylerken kadının yüzündeki keder, onun çizgilerini şekillendirdiğinden belki, neyse işte o Anton’un annesi, çok belli oluyordu. Bakmanız yeterliydi.

İntifadaya katılan 18 ineği saklayıp sütlerini sağmayı öğrenen, İsrail’den gelen süt kamyonun süt satmasına engel olmak için kamyonu taşlayan, geceleri ambulansla süt dağıtan doktor, üniversite öğrencisi, eczacı, bir sürü insan dahil oldukları durumu anlattılar. Neler yaşadıklarını.

Filistinliler yaşadıkları topraklarda sadece yaşıyorlar, su dahil her şeyi İsrail’den satın almak zorundaymışlar, bir de vergi vermek zorundaymışlar. Onlardan bazıları buna isyan edip biz ancak kendi devletimize vergi veririz diye vergi vermeyi kesmiş, bu sefer İsrail onları önce huzuruna çağırır olmuş. Askeri vali onları çağırıp bir gün öyle mahkemelerde bekletmeye başlamış. Onlar da öyle oturmuşlar, konuşmadan sonra işi ilerletmişler gittiklerinde mangal götürüp tavla partileri bile yapmışlar.

Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde köyde anlaşıp herkes aynı müziği çalıyormuş ve dışarı yansıtıyorlarmış müziği. Yine balkonlara çıkıp mangal partileri yapıyorlarmış. Askerin direncini kırmakmış amaç ve askeri valilin bir gün tıpış tıpış gelecek vergilerini ödeyecekler inancını kırmakmış niyetleri. Çünkü bu saçmalığın son bulacağına inanıyorlarmış, İsrail’in çekip gideceğine. Süt dağıtmaya da devam etmişler. İneklerin saklandığı çiftlik İsrail tarafından keşfedilip ineklerin İsrail hükümeti için bir tehlike teşkil ettiği resmi makamlar tarafından açılandığında derhal imha edilmeleri söylenmiş köy halkına, onlar da onları başka bir yere taşımaya karar vermişler. Ama 18 inek, bir tanesi de köye geldikten sonra doğurmuştu etti 19, kara kara düşünmüşler sonunda kasabın bir yeri varmış oraya saklamaya karar vermişler. Aslında bu zor bir kararmış çünkü kasabı bu sefer tehlikeye atmış oluyorlar çünkü boru değil 19 suçlu saklanacak.

İsrail hükümeti köyde ciddi ciddi ev baskınları yapıp didik didik arıyor inekleri, sonunda da buluyor. Kasabın karısı diyor ki bizim yerimizde yani ineklerin saklandığı yerde tüm kutsal kitaplar vardı. Oraya bazen insanlar gelir uyurdu. Kimlerin gelip uyuduğunu kitap okuduğunu bilmezdim. Geceler sonra giderlerdi. Ben o ineklerin geleceği zaman önce huzursuz oldum çünkü çocuklarıma ve kocama zarar gelmesinden korktum. Asker gelip inekleri bulduğunda onlara dedim ki inekleri kesmek için satın aldık biz kasabız madem bu suç peki siz neden sattınız o zaman inekleri bize? Esas o zaman suçlu kim?

İntifada bu vergi işleri yüzünden iyice İsrailleri zor durumda bırakmış çünkü Filistinliler vergi vermedikleri için onların evlerini ve temel ihtiyaçları olan her şeylerini ellerinden almışlar. Sonunda tüm dünya onları suçlamış. İnsani olmadığını ilan etmişler. Oslo Anlaşmasına kadar halkın kendiliğinden içinden doğan bu sivil itaatsizlik eylemi başların dahil olmasıyla son bulmuş, olanlar da olmuş tabi gerisi tarih kitaplarına geçmiş, orada okuyun.

Belgeselde o zamanlar üniversite öğrencisi olan bir adam benim için oyun gibiydi diyor. İlk taşımı o zaman attım. İlk elim o zaman kırıldı. İlk o zaman kaçmayı öğrendim.

Anton’un annesi oğlunun öldüğü anı öğrendiğini anlatırken gözleri yerde yürüyordum diyor, üç arkadaşım yolun karşısından geliyordu beni görünce kaçtılar. Sonra bir diğerleri daha kaçtı o zaman anladım her şeyin bittiğini. Bitmişti.

Anton’un arkadaşı ise cenazesini anlatırken, biz küçük bir merasim olur sanıyorduk. Bizim köyümüzden dolayı ama o kadar kalabalıktı ki. Ve gelenlerin çoğunu tanımıyorduk.

Sivil itaatsizlik üzerine seyrettiğim en muhteşem belgeseldi. Hayatın ta kendisiydi. İnsan üzerinden yola çıkıp ineklerin insanları kendi muhabbetlerine konu etmesi şahaneydi. Keşke siz de seyretmiş olsaydınız.

Güzel günlerde görüşelim.