Biz uyurken gitmişsin. Uykulardan utanıyoruz artık.

Mutfaklardan apartmana doluşuyor yemek kokuları. Acıktığımız için utanıyoruz, sen 16 kilocuk bedeninle o tabuta yatırılırken.

Evlerde televizyonlar izleniyor, diziler kaydediliyor. Hiçbir şey olmamış gibi geçen günden utanıyoruz.

Anneler çocuklarını seviyor, okşuyor. Şefkat duyan yüreğimizden utanıyoruz,

Ekmek almaya gitmiştin ya sen, bugün fırınlar yine sıcak ekmek buğularıyla doldu taştı. Kokulardan utanıyoruz.

Aşklar yaşandı bugün yine, özenle giyindi sevgililer, kaçamak buluşmalar yaşandı. Heyecandan utanıyoruz.

Halbuki duyduğumuz en güzel isimdin sen. Her birimiz ablaların, ağabeylerin olduk.

Lügatlarımıza ‘diren’ sözcüğüyle birlikte ‘uyan’ sözcüğünü katan kardeşimiz oldun sen.

Sen gittin ya Berkin, utancımızla, içimizde bir kardeş kaybıyla kalakaldık bu koskoca evrende.

Gözlerimize vurdu yokluğunun ağrısı, kanayan.

Hiçbir migren ilacı geçirmiyor, yokluğunla başlayan kafa çatlatan o sancıyı.

Gözyaşlarımız, çığlıklarımız, inadımız var var olmasına da ama sen yoksun be artık çocuk. Sen yoksun ve yaşamak artık ‘ayıplı’ bir fiil.