Türkiye’nin en deli adamlarındandır Sevan Nişanyan. Deli olduğu kadar inatçı, bildiğini okuyan. Bilindiği gibi, İzmir’de daha önce kimsenin adını duymadığı Şirince köyünü bu inadıyla ve inancıyla cennete çevirdi. Hapse girme sebebi de kendi arazisinin içine yaptığı tek göz oda.  Şirince köyünün 1 km dışında, Matematik Köyü'ne bitişik kendi arsasında yaptığı yığma taştan, 63 metrekare, tek oda artı tuvaletten ibaret bir yer. Üstelik bu barakayı daha sonra Matematik Köyü’ne verdi, şimdi felsefe okulunun öğrenci evi olarak kullanılıyor. Bu ev uğruna 18 ay hapis yatacak. Muazzam bir etimoloji sözlüğü dahil Türkçeye ve dünyaya birçok eser kazandıran Sevan Nişanyan gibi, ömrünü araştırmaya ve yazmaya adamış bir aydının, kaçak yapılar ve çarpık kentleşme cehennemi olan Türkiye’de hapsedilmesinin ‘utancıyla’ bizi baş başa bırakarak ‘kurumsal evim’ dediği Torbalı Açık Cezaevi’ne gidip teslim oldu. Hem de gezmeye gittiği Almanya’dan dönerek. Ama orada da inadı ve inancı onu yalnız bırakmadı. Gitmeden önce an be an Facebook sayfasından duyurduğu gelişmeleri, her gün telefonda oğluna okuduğu cezaevi mektuplarıyla bu kez adını taşıyan blogunda duyurmaya başladı. Kendine özgü esprili diliyle bize cezaevi mektupları yazdı. Cezaevine girmeden önceki gün şu notu bıraktı hepimize: “Yarın hapse giriyorum. Süre belli değil; tahminimce iki yıldan kısa olmayacaktır. Atlet fanila filan göndermeyin. Ne kadar üzüldüğünüzü bildiren mektuplar göndermeyin. Kitap gönderirseniz yahut Amazon'dan gönderttirirseniz sevinirim tabii. Yalnız Allah rızası için teori kitabı göndermeyin, çok sıkılıyorum. Sekiz ciltlik İran tarihi gönderirseniz zevkle okurum, bahçe tasarımı gönderirseniz okurum, Akatça yazıtlar koleksiyonu gönderseniz okurum, hadis ve tabakat klasiklerini gönderirseniz çok işime yarar, ama Horkheimer yahut Deleuze'un falan konudaki teorileri hiç açmıyor beni bilesiniz.”

Her zaman gözümüzün, kulağımızın, yüreğimizin bir yanı cezaevlerindeydi ama onun blogundaki dumanı tüten mektuplardan hatırladık dört duvar arasında süren hayatı. Para cezası yüzünden 24 ay hapis cezası olan Cafer Usta’yı şöyle anlatıyordu mesela: “Cezaevinde inşaat işi çok. Cafer inşaatın baş ustası, el üstünde tutuluyor. Usta sıfatıyla ayda 193 TL maaş alıyor. Bunun 100 lirasını, inanmayacaksınız, iaşe ve barınma bedeli olarak kesiyorlar. Üstelik cezaevinin, bilinmez nedenlerle, parası olmadığından Aralık ayından beri o 93 liralar da ödenmiyor.” Koğuş arkadaşlarının hasta arkadaşları için açık cezaevinde telefon hakkını kullanarak 118 Acil Servisi’ni aramalarından sonra aldıkları cezaya yorumu şu olmuştu: “Devlet dediğin şey, birtakım küçük insanların kendilerini olduklarından daha güçlü veya önemli göstermek için kurdukları bir düzenek değil mi? Düşünürsen, hepsi bu.” Dedim ya Sevan Nişanyan bu, boş durur mu? Hazır cezaevine girmişken, eee bolca da zamanı olduğu için bildiği onca dile bir de Kürtçeyi eklemek istemesiyle yaşananlar ise evlere şenlik, hele aldığı cevaba rağmen mektubuna iliştirdiği son cümle. Cezaevi nüfusunun üçte biri Kürt olmasına rağmen derdine derman bulamayınca yazmış dilekçeyi, 15-20 de gönüllü bulmuş. Bakın sonra neler olmuş: “Dilekçeyi yazıp verdim: Topluma kazandırma ve eğitim çalışmaları çerçevesinde Halk Eğitim Merkezi tarafından Kürtçe öğretmen temini cihetine gidilerek kurs açılması için gerekli iznin verilmesi arz marz. Bomba atsam bu kadar etkili olmazdı sanırım. Daha sabah çayı içilmeden heyet toplandı. İki buçuk dakika sonra ret cevabı geldi. Yönetmelik açık, hükümlüleri topluma kazandırma çalışmaları çerçevesinde en az on mahkûmun talebiyle kurs açılır diyor. Kur'an kursu var, bağlama kursu var, bilgisayar kursu var, Kürtçe kursu neden olmasın? Hoca yok ayağına yatabilirler. İzmir yahut Torbalı yöresinde Kürtçe öğretim sertifikasına sahip tanıdığınız kimse varsa haber eder misiniz? Ücretini mantıken cezaevinin ödemesi lazım, ama onlar ödemezse biz bir şekilde toplar hallederiz.”

Peki, cezaevi koğuşunda çay bulundurmanın yasak olduğunu biliyor muydunuz? Anlatıyor Sevan Nişanyan: “Paldır küldür 4 gardiyan koğuşa daldı, suratlar bir karış asık. Plastik bir kovanın dibinde eser miktarda çay tozu. Koğuşta çay bulundurmak büyük suç. Tutanak tutulsa maazallah cezası ağır, isterse altı ay kapalıya sevk eder. Haberimiz yok, geçen seneden kalmış dedik. Tatlıya bağlandı.”

2 Ocak’ta girdiği cezaevinde Nişanyan’ın iki aylık icraatları bununla da kalmıyor elbette. Bir tanesi de Torbalı Açık Cezaevi'nin kütüphanesini adam etmek için Dersim Ovacıklı Mehmet ile kolları sıvama hikayeleri. Blogunda yaptığı duyuruyla birkaç haftada 700 küsur kitabı mahpushane kapısına yığdı yığmasına ama güya rehabilitasyon ve topluma kazandırma merkezleri olan cezaevlerinde kitap sevilmediğini bu vesileyle keşfetti. Şöyle anlattı: “Müdür beyler tedirgin olmuşlar. ‘Gerekirse devletimiz gönderir, senin üzerine vazife değil’ dediler. Gelenleri de iade edeceklermiş. Ne yapalım, biz de koğuşta pinekliyoruz. Mardinli Selman'ın esprilerine gülüyoruz. Cafer Usta'nın Kazablanka maceralarını dinliyoruz. 4. Koğuştaki iktidar savaşını (180.kez) analiz ediyoruz.”

Mektuplarından birinde ‘günden güne küçüldüğünü yazdı’ Sevan Nişanyan. Çok değil kısa bir süre sonra da tutuklu bulunduğu Torbalı Açık Cezaevi’nden Buca Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi. Gerekçe bir gardiyanın hırsızlık yaptığını yazdığı yazısıydı.  Ondan sonra onun cümlelerinden koparıldık dışarıdaki insanlar olarak. Yakın dostu Ali Nesin’den öğrendik başına gelenleri: “Kredi kartını çalan bir gardiyanı ifşa ettiği için ‘kurum görevlilerine hakaret ve tehditte bulunma’ suçu işlediği anlaşıldığından bir günlük hücre cezası aldı. Hücre cezası alınanlar 6 ay gibi bir süre kapalıya alınırlarmış... Cezaya ceza yani. İtiraz etme hakkı varmış ama itiraz eden haklı bulunsa da bazı teknik nedenlerden daha uzun süre kapalıda kalırmış. Bu da itiraza ceza...” Ali Nesin, Nişanyan’ın yarıladığı muhteşem bir projesini de anlattı. Meğer cezaevinde onca hengamenin arasında yer isimleri sözlüğü projesini de bitirmeyi düşünüyormuş Nişanyan. Yer isimlerinin değişimini ele alan, siyasi, etimolojik, sosyolojik bir çalışma. Bunu anlatırken şunu soruyordu Ali Nesin: “Devlet Sevan'ı cezaevine sokarken ve elinden çalışma imkânını alırken aslında hepimizi, Türkiye'yi, hatta dünyayı cezalandırdığının farkında mı acaba?”

Evet, devletimiz tüm bu kargaşada Sevan Nişanyan ile ilgilenmeyi de ihmal etmedi, etmiyor. Avukatı B. Kemal Yücel, Nişanyan’ın sürgün kararını itiraz etti ama devlet, paraleliyle o kadar büyük bir kavga içinde ki, bu ayıbı duymaya hiç niyeti yok.  Hâlbuki Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede, İslam’la ilgili alaycı ya da küçümseyici ifadelerin nefret suçu kapsamına giremeyeceğini savunduğundan dolayı hakkında açılmış 13,5 aylık bir dava daha bulunan Sevan Nişanyan’a verilen cezanın, imar mevzuatıyla ilgili olduğuna en başından beri hiçbirimiz inanmıyoruz.  Torbalı Açık Cezaevi tarihe, bu ülkeye ve bu ülkede bunca değer katmış bir aydına yaptıkları kötü muamele ile zihinlere kaydoldu. Biz onlar adına utanıyoruz...

Fotoğraf notu: Sevan, cezaevinden izinli çıktığı bir gün Sırrı Süreyya'yla buluşmuştu. Diğer fotoğraf da uğruna cezaevine girdiği tek göz oda.