Kayıp yakınları ve hak savunucuları, zorla kaybetme uygulamalarına ilgi çekmek, insanlığa karşı işlenmiş suç olarak tanımlanan gözaltında kaybetme suçunun tüm fail ve sorumlularının yargılanarak cezalandırılması istemiyle, 913 haftadır adalet savaşımını sürdürdüklerini belirerek. “Cumartesi Anneleri - İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara karşı Komisyon” olarak yeni bir basın açıklaması yaptılar.

24.09.2022 tarihinde İHD İstanbul Şubesi’nde bir araya gelen gözaltında kaybedilenlerin yakınları, hak savunucuları 913. basın açıklamasında şu açıklamayı yaptılar:

“913 haftadır kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak zorla kaybetme politikasına dikkat çekiyor, insanlığa karşı işlenmiş suç olarak tanımlanan gözaltında kaybetme suçunun tüm fail ve sorumlularının yargılanarak cezalandırılması talebiyle adalet mücadelesi sürdürüyoruz.

Bilindiği gibi 700. haftamızda “Beni Bul Anne” diyerek her zamanki rutinimizde yaptığımız Galatasaray’daki buluşmamız İçişleri Bakanı’nın talimatı ve Beyoğlu Kaymakamlığı’nın kararıyla engellendi, kötü muamele ve işkenceye maruz kaldık. O günden itibaren kayıplarımızla buluşma mekanımız olan Galatasaray Meydanı bize yasaklandı. Yetmedi, “Beni Bul Anne” çığlığımız 2,5 yıl sonra suç sayılarak hakkımızda dava açıldı. Anayasal bir hak olan barışçıl toplanma ve gösteri hakkımızı, ifade özgürlüğümüzü kullanmaya çalıştığımız, herkesin kulak vermesi gereken taleplerimizi kamuoyuna duyurduğumuz için İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyoruz”.

85861c81-a799-413c-ac55-eabaeeeff48b (1)

Bu yargılamanın duruşması öncesinde, İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı önünde basın açıklamasını yapmak için toplandıklarında, kendilerine uygulananları şöyle dile getirdiler:

“Her duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde gerçekleştirdiğimiz basın açıklaması, 21 Eylül 2022 tarihli beşinci duruşmamız öncesi Kağıthane Kaymakamlığı tarafından verilen anayasaya aykırı bir yasak kararı gerekçe gösterilerek engellendi.

Duruşmaya ve öncesinde yapılacak basın açıklamasına katılmak için orada bulunanlara son dakikada bildirilen yasak kararı sonrası, etrafımız polis tarafından çembere alınarak, dağılmamız engellendi. Aralarında duruşmaya katılması gereken kayıp yakınları, cumartesi insanları ve avukatlarının da olduğu 16 hak savunucusu işkenceyle gözaltına alındı. Adliye önünde bulunanların tanık olduğu ve basına/sosyal medyaya yansıyan çok sayıda görüntülü/yazılı haberden görüleceği üzere kolluk kuvvetleri duruşmaya katılmak üzere bekleyenleri, ortada hiçbir hukuki gerekçe yokken ve anayasal haklarını ihlal ederek gözaltına alarak, yaklaşık 8 saat özgürlüklerinden mahrum bıraktı.

İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma sırasında da bu hukuksuzluk devam etti. Duruşmaya yargıcın, ‘eğer düzeni bozan bir durum olursa, kolluk güçlerinden gelen talep doğrultusunda, yargılamanın güvenlik gerekçesiyle kapalı yapılmasına karar verebileceğini’ belirten sözleri ile başlandı. Bu sözleri ile dava yargıcı, duruşma öncesi yapılacak basın açıklamasına hukuka aykırı olarak müdahale eden kolluğun yönlendirmesi ile hareket ettiğini kabul etmiş, yargılamanın tarafsızlığına ve bağımsızlığa gölge düşürülmüştür”.

Duruşma yargıcının, yargılama sırasında da, savunma avukatlarının salonda bulunan silahlı güvenlik görevlilerinin çıkarılmasına yönelik istemlerini reddederek yargılananlar, tanıklar, avukatlar ve dinleyiciler üzerinde baskı yaratacak biçimde yargılama sonuna kadar güvenlik görevlilerinin salonda beklemesine izin verdiğini belirterek, açıklamalarını şöyle sürdürdüler:

“Savunma avukatlarının, duruşma öncesi gözaltına alınanlar arasında, önceki celse hakkında zorla getirme ve duruşmaya gelmedikleri takdirde savunmadan vazgeçmiş sayılacakları ihtar edilmiş sanıklar ve avukatlarının da bulunduğu, bu kişilerin duruşmaya katılımı sağlanmadan duruşmaya devam edilemeyeceği, ayrıca duruşma salonuna gelebilenlerin de alanda uygulanan şiddetten olumsuz etkilendikleri göz önünde bulundurularak duruşmanın ertelenmesi taleplerini de reddeden yargıç, duruşma boyunca savunmayı kısıtlayıcı davranışları ile duruşmada gerilim yaşanmasına neden oldu.

Bilindiği üzere, BM Banglore Yargı Etiği İlkelerinin “Bağımsızlık” başlığı altındaki 1.6, “Tarafsızlık” başlığı altındaki 2.2 maddeleri uyarınca, yargıçlar Mahkemede ve Mahkeme dışında yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini zedeleyecek herhangi bir tutum/ilişki içinde olmamalıdır. Yargıcın dava süreci boyunca, yargılamanın tarafları dışındaki tüm kişi ve kurumlarla arasına mesafe koyması ve iddia makamına, sanıklara ve savunma avukatlarına ceza usul hukukunun sağladığı tüm güvencelerin sağlandığı bir yargılama yürütmesi gereklidir”.

Hak ve özgürlüklerimizin güvencesi olması gereken yargının, hak ve özgürlüklerini baskı, korkutma aracına dönüştürülmesini istemedikleri belirtilen açıklama şöyle sürdü:

“Ülkeyi yönetenler, Anayasa ve bağlayıcı uluslararası sözleşmelerden kaynaklı sorumluluklarına rağmen, 25 Ağustos 2018 tarihinden buyana hak ve özgürlüklerimizi gasp eden, hukuka aykırı yasak, engelleme ve gözaltı uygulamaları ile adalet arayışımızı engellemeye, açılan soruşturma ve bu dava ile üzerimizde yargı baskısı oluşturmaya çalışmakta ve suç işlemektedir.

27 yıldır dediğimiz gibi, son kaybımız bulunana, son fail cezalandırılana kadar bu mücadele devam edecek.

Kaç yıl geçerse geçsin, bedeli ne olursa olsun, kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 214 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz”.

Cumartesi Anneleri, Cuma Anneleri, hiçbir anne, çocuklarının gözaltında, örgütlerin ellerinde yitirilerek, ortadan kaldırılması acısını çekmemeliler. Annelere, ailelere, insanlığa bu acıyı çektirenler, yasal yollarla, Yargı Erki eliyle, yaptıklarının bedelini ödemeliler. Hiçbir anne, çocuğunun “Beni Bul Anne” çığlığını duymamalı, böyle anlatılması olanaksız bir acı yaşamamalı.