İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif, dün Berlin’de Yahudi Soykırımı ile ilgili olarak “zalim bir trajedi” ifadelerini kullandı. Cevat Zarif’in Yahudilerle ilgili bu açıklaması oldukça anlamlı, Zarif’in bu açıklamasından bir gün önce de Türkiye’nin bir türlü yüzleşemediği kendi soykırımıyla ilgili bir değerlendirme Ayşe Kulin’den geldi. Kulin, kendini “aydın” olarak tanımlayan bir roman yazarı. Kulin, 3 Şubat’ta CNN Türk’te Enver Aysever’in Aykırı Sorular isimli programının konuğu oldu, “Hayal” adlı yeni kitabını tanıtacaktı. Keşke sadece kitabını tanıtsaydı da milyonlarca insanın hala acısını yaşadığı hadiseler hakkında konuşma hakkını saklı tutsaydı. Ayşe Kulin, Ermenilerle ilgili sözlerine yıllardır bu ülkede “öteki” olan her kesimi nesneleştiren söylemlerin başında gelen “Ben Ermenileri çok severim” cümlesiyle başlıyor. Sevgili Hrant’ın katillerinin bulunmamasından ötürü kendini ızdırap içinde hissettiğini belirten “aydın yazar”, Ermenilerin vagonlara doldurulup Der-Zor çölüne gönderildiği ve geriye kalanların boğazlandığı dönemlerde kendisinin ve annesinin hayatta olmadığını ifade ederek, sorumluluk duygusu taşımadığını belirtiyor. Kendisinin Cumhuriyet Türk’ü olduğunu övünçlü bir edayla ifaden “aydın yazar”, konuşmasının ilerleyen bölümünde Osmanlı’yı da sahipsiz bırakmayarak “o da biziz” diyor.

“Aydın ve yazar” kimliğiyle açıklamalarına devam eden Ayşe Kulin, ”aydın” kimliğinin dozunu biraz daha arttırıp Ermeni Soykırımı için, “o bir tehcir olayıdır, savaş yıllarında yaşanmıştır. Savaş yıllarında yaşananlara soykırım denmez, Yahudilerinki gibi gidip durup dururken kesmedik onları” ifadelerini kullanmaktan herhangi bir beis görmüyor.

Sayın Ayşe Kulin, Ermenilere yönelik yok etme planları 1894’ten itibaren uygulamaya konuldu. Ancak Ermeniler, İttihatçılar ve onların Teşkilat-ı Mahsussa çeteleri tarafından 1915 yılında planlı, sistematik bir biçimde yok edilmeye başlandı. Ayrıca savaş yıllarını pek bilmediğiniz konuşmalarınızdan anlaşılıyor, zira savaş yıllarında İstanbul’daki Ermeni Milli Meclisi, Taşnaksutyun ve Hınçak örgütleri herhangi bir isyana kalkışmamışlardır. Bazı bölgelerde yaşanan çatışmaların sebebi Ermenilere yönelik “tehcir planının” uygulamaya koyulmasına dönük tepki olarak ortaya çıktı. Osmanlı Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Ermenilerin sistematik olarak yok edildiği 1915-1916 yıllarında bu işin direkt olarak başındaydı ve kendi listelerindeki verilerde bile 924 binden fazla Ermeni’nin tehcir edildiğini belirtiyor. Ayrıca Sayın Kulin, sizin de bahsettiğiniz savaş öncesinde Anadolu’da var olan Ermeni nüfus 1,5 milyondan fazlayken, savaş sonrasında Ermeni Nüfusu 350 bine kadar geriliyor. Bir milyondan fazla insanın der-Zor çölünde yaşadığını düşünüyorsanız hala, durumunuz vahim.

Son olarak, Yahudi “Soykırımı’nda olduğu gibi durduk yere kesmedik” diyorsunuz, ben bu cümlenizden “akıllı-uslu dursaydınız” alt metinini çıkarıyorum. Yani suç “uslu durmayan” Ermenilerin. “Uslu durduğumuzu da” ifade etmiştim yukarıda ama… Nihayetinde hak etmişler!

Soykırım kavramının mucidi olan Raphael Lemkin’e, kavramın icadında örnek olan Ermeni Halkının acıları sizin için çok anlamlı olmayabilir. Ermeniler, Züklon B Gazı’yla odalarda boğulup, cesetleri özel fırınlarda yakılmadığı için ve tabi öldürülen 6 milyona yakın Yahudi’nin yanında, öldürülen Ermeniler size az geldiği iççin sorumluluk hissetmeyip, soykırımı sıradan bir savaş hadisesi olarak görebilirsiniz. Ancak sizden ricam, “aydın” kimliğini geçici de olsa bir kenara bırakıp sadece “roman yazarlığıyla” meşgul olun. Sayıları milyonla ifade edilen insanın yok edildiği ve henüz utancını yaşadığımız böylesine kirli sayfalara elinizi yüzünüzü bulaştırmayınız. Bu konuda “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak” sözünü kendinize ilke edininiz.