İçtenlikten yoksun, kuru, basmakalıp laflarla anılacak bir lider değildir Atatürk. Onu bir dönemin içine hapsedip, tarihi bir şahsiyet olarak anlamak da eksik bir yaklaşımdır. Atatürk'ün hayatı bu coğrafyanın içinden çıkmış, onun havasıyla, toprağıyla, yaşanan maceralarla olgunlaşmış bir var olma bilincinin şiirsel hikayesidir.

Atatürk tapınılacak bir şahsiyet değildir. Onun ruhundaki özgünlük olsa olsa bir yaşam pınarına benzer. Bu pınarın ana karakteri bağımsızlık ve özgürlüktür.

Atatürk yaşadığı dönemin içinde yeşeren yaratıcı, akılcı, kucaklayan, besleyen, bir yaşam gücüdür. O bir kalıbın içine sığdırılamaz.

Ait olduğu toplumun tarihsel birikimlerinde saklı enerjiyi keşfeden, bunu çağdaş, akılcı ve müreffeh bir yaşam tarzını yaratmada kullanabilen, bütün koşulları böyle bir hedef uğruna yönetebilen bir liderdir o.

Onu kaybetmenin acısı bu müstesna özelliklerin yeri doldurulamayacak kadar değerli olmasındandır. Bu nedene olsa gerek Atatürk'ü kaybettiğimiz gün gerçek bir yasımıza da dönüşmüştür.

Ancak böyle de olsa onu sadece bu yas ile hatırlamak aziz hatırasına saygısızlık sayılmalıdır.

Atatürk yeri kolay doldurulamayacak bir lider olsa da onun bizlere öğrettiği yolda yaptıklarının daha ötesine ilerlemenizi sağlayacak ilkeler, doğrular, hedefler vardır. Bunları yaşatır, sahiplenirsek ona olan borcumuzu ödemiş oluruz.

Atatürk'ün başarısındaki gizi bir hayat pınarına dönüştürmek zorundayız.

Bunun anlamı, bağımsız, demokratik bir cumhuriyettir. Onun bize öğrettiği deneyimler, kazanımlar ile yolumuza devam etmeli, özgür ve müreffeh bir ülke azim ve ideali ile geleceğe bakmalıyız.