“Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı” 4. Demokratikleşme Paketi adı altında mecliste kabul edildi. Köşk noterliğinin onayı gerekiyor, ancak bu konuda kimsenin şüphesi olmasın. Eğer bir kanun tasarısı meclisten geçip Köşk’e ulaşmışsa kendi adına kurtulmuş demektir.

Daha önceki 3 demokratikleşeme paketinden bir türlü çıkamayan demokrasi, bu paketin de sadece başlığı olmakla kaldı. Öncelikle paketten çıkan ve kısmen de olsa olumsu sayılabilecek düzenlemelere göz atalım; Siyasi partilerin devlet yardımı alabilmeleri önündeki, milletvekili seçimlerinden yüzde 7 oranında oy almalarına dair var olan zorunluluk yüzde 3’e indirilmiş oldu. Böylelikle 2011 seçimlerinde %6.58 oranında oy alan BDP, devlet yardımı alabilecek. Düzenlemedeki başka bir madde ise, hem yerel hem de genel seçimlerde Türkçe dışlında farklı dil ve lehçelerde propaganda yapmak önündeki engelin kaldırılması. Bu madde de daha çok BDP’nin yıllardır yaşadığı bir sorunu işaret ediyor. Ancak zaten hâlihazırda yıllardır BDP, yerel ya da genel seçim çalışmalarında Kürtçeyi fiili olarak kullanıyordu. Köylere eski isimlerinin verilmesine yönelik madde olumlu bir madde olarak görülebilir ancak dil kullanımı konusunda olduğu gibi köylerin eski adlarını tekrar verilmesine yönelik bir çalışmayı da BDP zaten uzun zamandır özellikle bölge illerinde, köy, kasaba ve mezra adlarında çift dilli tabela uygulamasını kullanıyor.

Olumlu olarak nitelendirilebilecek adımlar olarak karşımıza çıkan bu iki değişikliği yapma konusunda iktidarın biraz geç kaldığını söylemek yerinde olacak. Başka bir ifadeyle BDP’yi birkaç yıl geriden takip ediyor siyasi iktidar.

Anadilde eğitim sorununu, daha doğrusu utancını gidermek konusunda paketten herhangi bir şey çıkmadı. Anadilde eğitimin anadili öğrenmek değil, kendi anadilinde eğitim almak olduğu gerçekliğini bir türlü kavrayamayan AKP iktidarı, anadilde eğitimi özel okulların tasarrufuna bırakıldı. Paraları, para sayma makineleriyle sayan Erdoğan ve kurmayları, yoksul çocukların kendi anadillerinde eğitim alabilmelerini “zengin olun kendi anadilinizde eğitim alın” diyerek bilinmez bir tarihe erteledi.

Gelelim paketten çıkan diğer sürprizlere; Pakette, nefret suçu kanun kapsamında değerlendiriliyor. Kanuna göre; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefi inanç, din, mezhep, engellilik farklılıklarından kaynaklı olarak kimse ayrımcılığa tabi tutulamaz deniliyor. Teorik olarak doğru bir kanun maddesi. Ancak nefret suçu kapsamında farklı cinsel eğilimlerin alınmamış olması paketin demokrasi kavramına var olan mesafesini gösteriyor. Nefret suçu demişken, pakete nefret suçu diye bir koydunuz iyi, güzel de, Başbakan’ın meydanlarda kendisine oy vermeyenleri diğer yüzde elli olarak tanımlaması, ODTÜ’lüleri ateist, solcu ve terörist olarak tanımlaması ya da insanların din ve mezhep farklılıklarından ötürü bu insanları meydanlarda hedef göstermesi, başörtülü bacıların karşısına başı açık, kısa eteklileri koyması acaba hangi suç kapsamında ele alınabilir. Bizzat Başbakan’ın nefret suçu işlediği bir toplumda meclisten nefret suçu ile ilgili güdük bir yasanın çıkması da sanırım paket demokrasisinin bir sonucu.

Paketten çıkan bir diğer sürpriz ise, kişilerin yaşam tarzlarına müdahalenin suç kapsamına alınması. Kimsenin inanç, felsefe ve kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına müdahale edilmez ve hatta bu Türkiye’nin tarafı olduğu uluslar arası sözleşmelerde de güvence altına alınmıştır. Evet, ifade teorik olarak doğru. Ancak yine Başbakan üzerinden bir örnekle pratiğe bakalım. Başbakan, bazı insanların yaşam tarzının bir parçası olan alkol tüketimini “ayyaş”lık olarak nitelendiriyor. Yine Başbakan,18 yaşından büyük insanların kiminle hangi evde nasıl kalacağına dair, kızlı-erkekli aynı evde yaşıyorlar, bu bizim muhafazakâr yapımıza aykırı ve gereği yapılacaktır, diyerek müdahale etme lüksünü kendinde rahatlıkla bulabiliyor.

Bu paketten, siz bize daha lazımsınız, sizinle çok işimiz var, diyerek çıkmayan konulara gelelim. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkındaki kanunda, toplantı ve yürüyüşler eğer açık havada iseler, kuşluk vaktinde başlıyor, gün batımı gerçekleşmeden bitmesi isteniyor. Yok eğer kapalı bir mekanda toplantı gerçekleşiyorsa 24.00 da toplantının bitirilmesi gerekiyor. Belirlenen saatler arasında yürüyüş ve toplantılar sonlandırılmazsa ne mi olur? Bu sorunun cevabı çok basit; hükümet dershane binasına TOMA ile su sıkacak kadar kararlı bir çevik kuvvet ekibine sahip, gerekeni yaparlar. Ha birkaç kişi ölür, gözü, kolu çıkar uyarmıştık derler.

Yeni demokratikleşme paketinde grev ve boykot da yasak artık. Grev ve boykot yoluna başvuracakların 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasını göze almaları gerekiyor artık. Hükümetin henüz bize lazım dediği başka bir düzenleme ya da iptal gerektirmeyen konulardan biri de TMK (Terörle Mücadele Kanunu).TMK’ya dair bir değişim ya da iptal bu paketten de çıkmadı. Paketle birlikte kaldırılan ÖYM’lerin de (Özel Yetkili Mahkemeler),TMK varlığını koruduğu sürece çok da fazla bir anlamı bulunmuyor. Daha önce neredeyse ömür boyu olan tutukluluk süresinin en fazla 5 yıla indirilmesi de Beşir Atalay’ın, şaka mı yapıyorsunuz, bu insanlar kimin iktidarı döneminde yıllardı tutuklu olarak cezaevlerinde, dedirten şu cümleleriyle duyuruldu: “Tutukluluk bir ceza değil, tedbirdir ve bu tedbir mümkün olduğunca kısa sürmelidir”.

Gezi ile birlikte AKP hem ulusal hem de uluslar arası zeminde meşruiyetini kaybediyor.17 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla, yapılan duble yolları parayla döşeyecek kadar paranın çalındığını öğrenmiş oluyoruz toplum olarak. Kürt sorununda dair başlangıçta cesurmuş gibi görünen ve müzakereyi öncülüne alarak başlatılan çözüm süreci 2013 Mayısından beri bırakıldığı gibi duruyor. Para saklama çabasına düşen AKP, çözümün de demokratikleşmenin de çok uzağında artık. Kürt Hareketi çözüm sürecinin deva edebilmesi için pratik ve yasal adımların atılmasını beklerken, AKP’nin 4.Demokratikleşme paketinden Kürtler adına çıkanlar, komik ve “günaydın, biz onları zaten yıllardır yapıyoruz” dedirtecek cinsten

AKP’nin Mart seçimlerindeki kampanyalarında kullandıkları şu meşhur slogan “ben lafa değil, icraata bakarım”. Slogan bir yandan “yahu tamam hırsızlık olmuş olabilir ama bize de bunları yaptılar” dedirtiyor. Biz de o malum sloganı 4. Demokratikleşme paketi için kullanabiliriz; paketle demokrasi olmaz, biz lafa değil icraata bakarız EYYY AKP.