Cengiz Çandar, Neşe Düzel’in sorularını cevaplarken, “28 Şubat-İsrail” bağına dikkat çekti.

Öyledir.

28 Şubat, henüz iktidara gelmemiş ABD neo-muhafazakârları ile İsrail sağının planlarının parçasıdır.

Susurluk’un ordu bağını kesmek için, yarısı Susurlukçu, yarısı da onu kollayan iktidarı kullanıp devirdiği gibi…

İsrail ile kritik anlaşmaları da ona hazırlatıp aklınca sifonu çekti.

 

***

 

Yeri yine geldi:

Washington’da “Türk-Amerikan İş Konseyi” toplantıları vardı. Oradaydım.

Pek kimsenin tenezzül etmediği mevzularda üç yazı yazdım Milliyet’e:

1. Silah tacirleriyle generallerin kol kola hali: Tiksiniyorum, dedim!

2. Generallerin ABD’deki İsrail kankası merkezlerin “İran, Irak, Suriye… Nükleer, kimyasal, biyolojik” tehdit şemasını aynen kabul etmesi: Tiksiniyorum, dedim!

3. Basının görmediği toplantıda; General Özkasnak’ın, Clinton’un İnsan Hakları’ndan Sorumlu temsilcisinin hafif eleştirisine dahi köpürüp notlarını, “Gazeteci” İlnur Çevik’in eline tutuşturması, cebren kürsüden okutması: Tiksiniyorum, dedim!

 

***

 

“Merkez medya”nın ve medyaya komuta merkezi Karadayı-Bir-Özkasnak Genelkurmay’ı ile öteki paşaların pek alışık olmadığı üç yazı!

Kovdurma talebinden, açtıkları davaya kadarki baskıları geçtim.

(Düzeltmeler: Çandar diyor ki, “Milliyet’in başındaki Güldemir bana demişti ki…” Milliyet’in yönetmeni Derya Sazak’tı.

“Patronun 28 Şubat’a direnip yazarları koruması” kısmen doğru; çünkü Milliyet’ten  birkaç sene sonraki bir 28 Şubat gününe kadar kara listeden kimse atılmadı. Radikal’de ise Koray Düzgören atıldı. Direnişten ziyade ikna çabası, diyelim. Aydın Doğan Genelkurmay baskısını kısmen aktardı bana da; Allah için sadece anlattı; ayniyle “Ben sana şunu yaz bunu yazma diyemem” dedi! Lakin aynı grupta Hürriyet 28 Şubat bülteni gibiydi. Bir gün Çevik Bir Milliyet’e davet edildi, patron odasına geldi. Tüm yazarlar “karşılıklı anlayış için” çağrıldı. Aynı katta olduğum halde, gitmedim, reddettim. Bunları Taha Akyol da yazdı zaten.)

 

***

 

Çandar’ın 28 Şubat-İsrail (Washington Enstitüsü gibi manipalütörler) bağı tamamen doğru.

Bağ kesintisizdi. Özellikle Bush yönetimi ve 11 Eylül saldırılarından sonra.

Ecevit’in tasfiyesi, Irak işgaline muhalif Sezer’in itibarsızlaştırması girişimlerinde…

AKP iktidar olunca, tezkere ve Irak işgali sürecinde…

Tezkere şantajları ve sonra tehditlerde; büyük medyanın savaş çığırtkanlığında.

Beni şaşırtan şu:

Şimdi 28 Şubat-İsrail bağını tespit edenlerin bir kısmı; işgal-tezkere sürecinde, aynı neo-muhafazakâr ABD-İsrail ittifakının uzantısı, sözcüsü, kankası gibi davrandı!

 

***

 

Bu bağı vurgulayışım o üç yazıyla kalmadı.

Bütün tezkere ve işgal karşıtı yazılar…

Ve “İsrail’e tank ihalesi” seri yazıları.

“28 Şubat bin yıl sürecek” diyen Genelkurmay Bşk. Kıvrıkoğlu, “Tank ihalesi”ne muhalif benim gibilere “Yahudi düşmanı” diyebildi!

(Gün gelecek, Başbakan Erdoğan da, Galata, Kuşadası limanlarının, Tüpraş hisselerinin İsrail özel harekât finansörlerinden Ofer’e elden teslimine karşı çıkan bizlere aynı şeyi diyecekti!)

 

***

 

Tank ihalesi o sıra Filistin’i tanklarla ezene adeta ödüldü! Batık İsrail şirketine can suyuydu. Dibine kadar şaibeliydi; silah tacirleri ve kimi asker yakınına kıyak, (bence) bazı derin yapılara kaynak idi!

Ecevit’i kuşatmışlar; itiraz eden bürokratları kazımışlardı.

Bin yıllık 28 Şubat’ın kabak gibi simgelerindendi!

Bu nevi yazılarla, her “kara liste; darbede ilk toplanacaklar listesi”nde kombinem oldu.

Yıllar sonra, Hava Kuvvetleri Komutanı Fırtına’nın, kendi kullandığı F-16’yla İsrail’e gidip ihaleleşmesine de yazı koşturdum.

Sabah’a gelen albayın beni ölümle tehdit ettiğini; o günkü (bugünkü değil) gazete yönetiminden ağızlarının payını aldıklarını öğrendim.

Bin yıllık 28 Şubat’ın istikrarlı İsrail hassasiyeti aşırıydı yani!

Balyozlar, Sarıkızlar, Ayışıkları vesaire muhtemelen hep bu heves, bu tıynetti!

 

***

 

Şimdi ne oldu derseniz:

Onlar lanetli; tutuklu vesaire.

28 Şubat’ın o ayağı ise, tıpış tıpış gelip Kürecik’te kalkan oldu!

 

Not: Başlık asla Musevilerin (Yahudilerin) kutsalına, inancına hakaret amaçlı değil; sadece 28 Şubat’ın neo-muhafazakâr Likudçuluğuna bir gönderme (zaten tek b ile yazılı)! Hem, dünyanın her yerinde, İsrail’de, Türkiye’de bunlara direnen, mücadele eden, insanlık vicdanına bir şeyler katan inançlı ya da inançsız tüm Yahudilere de saygıyla!