Prag Yazarlar Festivali’nin açılış töreninde konser vermek ve toplantılara katılmak için bu güzel şehre gitmiştim. Bir yandan kitabımdan okumalar yapıyor, bir yandan da Vıltava nehrinin kıyısındaki Slavya kahvesinde Nâzım’ın, Karlovy Vary’de ise hasta böbreklerini tedavi ettirmek için gelmiş genç bir subayın, Mustafa Kemal’in izini sürüyordum.
Size de bunları anlatacaktım. Kültür ve sanatın yüceldiği, toplumda en yüksek mertebeyi kazandığı Prag izlenimlerini yazacaktım ama olmadı.
Tam oradayken Bedri Baykam’ın bıçaklandığı haberi geldi. Sanatçılar üzerindeki baskıyı şiddet boyutuna yükselten bu vahşi saldırı kanımı dondurdu.
Karnından bıçaklanan Bedri ve arkadaşının hayatta kalması mucize. Geçmiş olsun, iyi ki olay daha büyük bir faciaya yol açmadı.
Ama aynı gün Beyoğlu’nda bir genç bıçaklanarak öldürüldü. Geçen hafta da İzmir’de bir genç adamın dövülerek öldürülmüştü.
Toplum çılgın bir şiddetle sarsılıyor ama herkes köşesine çekilmiş ve gözünü kapatmış durumda.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” diyen bencillik şaheseri atasözü, her zamanki gibi yine en geçerli toplum kuralı.
Herkes, başkasını sokan yılanın bir gün kendisini de sokacağını ve o hadisenin de aynı vurdumduymazlıkla karşılanacağını hesap edemiyor.
***

Prag’da bu olayın şokunu yaşarken, veto haberi geliyor.
Türkiye karmakarışık. Gösteriler, molotof kokteylleri, ölümler, gözaltılar.
Yangın yeri gibi.
Artık iyice ortaya çıktı ki Türkiye yönetilemiyor. Üç kutba ayrılmış bir ülke nasıl yönetilir zaten.
Ne doğru dürüst seçim yapılabiliyor, ne sınav, ne yargılama.
Aslında işlerin bu hale geleceği yıllar öncesinden belliydi ama “yılana dokunmama” ilkesi, daha doğrusu ilkesizliği yüzünden neredeyse geri dönülmez noktalara gelindi.
Şimdi siyasetçiler, kamuoyunu etkileyen kişiler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, iş adamları oturup bir vicdan muhasebesi yapmalı.
Ya da yürekli birisi oturup, ülkenin önemli dönüm noktalarında kimin ne tutum takındığını araştırıp yayınlamalı.
1991’de, seçilmiş Kürt kökenli milletvekilleri enselerinden tutularak hapse götürülürken ne yaptınız?
Sessiz kalmış olmak bile yetmez, eğer itiraz etmediyseniz suçlusunuz.
Yerel ve genel seçimlerde çöplüklerden oylar toplanırken ne tepki verdiniz?
İtraz etmediyseniz yine suçlusunuz.
Diyarbakır başta olmak üzere ülkenin her yerinde ağır işkenceler uygulanır ve insanlar aklını kaçıracak hale gelip kendisini yakarken ne tutum takındınız?
Faili meçhul binlerce cinayet karşısında sesinizi çıkardınız mı?
Yoksa devlet için kurşun atmayı şerefli bir tutum olarak mı gördünüz?
Ölüm oruçlarında insanlıktan yana mı, zulümden yana mı tavır koydunuz?
Aynaya bakın ve bu soruların cevabını dürüstçe verin.
Göreceksiniz ki birçoğunuz bu sınavı geçemeyecek.
İster kişisel hırslardan, ister bilgisizlikten, ister güçlüden yana olmak refleksinden doğsun; yaptıklarınız insanlığa karşı suçtu.
Şimdi timsah gözyaşları döküyorsunuz ama güzelim ülkemizi bu hale getirenler sizlersiniz.