Koca bir masanın etrafında otuz kadar erkek... Onlar gözlerini ayırmaksızın karşılarındaki avukatı dinlerken ben onları izliyorum.
Kimi 20’lerinin ortasında, kimi 30’un sonlarını ve dahi fazlasını görmüş. Kılıkları kıyafetleri, seçtikleri kelimeler ele veriyor; ne kadar farklılar birbirlerinden. Ama öyle bir ortak noktaları var ki, o nokta gelmiş hayatlarının göbeğine çökmüş.
Bu masanın etrafındakilerin hepsi 12-13 yaşında kendini askeri okullarda bulan erkekler. Kimi bir Rambo filmine özenmiş, kimi bir asker yakınına... Kimi, kızlar askerleri sever efsanesine inanmış, kiminin kahramanlık hayalleri varmış. Ama çoğu düşünmemiş bile; anneleriyle babalarının kararıyla kendilerini ‘asker’ bulmuş.
İnsan büyüyor, değişiyor. Ama onlar için durum farklı. Tamam, mermi kovanından ayakkabı bağına, devletin kendileri için harcadığı parayı tazminat olarak öderlerse askeri okuldan ayrılmak mümkün. Fakat ekseri yoksul ailelerden gelen öğrencilerin tazminatı ödemesi çok zor. Peki, ondan sonrası? Devam... Subay olarak tam 15 yıl mecburi hizmet. 

Devlet insan için
Üniversitede bölümünüzü, işyerinizi, yıllarca çalıştığınız sektörü değiştirebilirsiniz değil mi? Hayat sizin sonuçta. Ama hayır. “Ben artık asker olmak istemiyorum” diyemiyorsunuz, “Sevene lafım yok, mizacıma uymuyor”, “Kendi kararımla gelmemiştim”, “Militarizme karşıyım”, “Kurumun işleyişine dair sorunlarım var” yahut “Hayallerim başka” diyemiyorsunuz.
36-37 yaşınıza kadar hayatınız ipotek altında. Çünkü TSK Personel Kanunu subaylara, astsubaylara istifa hakkı tanımıyor. Tek seçenek: Firar! Macera filmlerindekine benzer bir kaçak hayatı başlıyor sonra. Resmi hiçbir işlem yapamıyor, araba kullanamıyor, geceleri uyuyamıyor, bu gerginlikle yeni dertlerin sahibi oluyorlar. Yurtdışına çıksalar giremezler. Dört dil bilenler, maaşlarını zarfla aldıkları, kapasitelerinin altında işlerde sigortasız çalışmak mecburiyetinde kalıyorlar.
Bu erkekler artık ‘Yeter’ diyor. Kimi firarda; İstiklal Caddesi’nin paralel sokaklarından gelmiş buraya. Kimi asgari altı ay cezaevinde yatmış, çıkmış, TSK’yla ilişiği kalmamasına rağmen bu hukuksuzlukla mücadele etmek için orada. Kimi muvazzaf; her an ‘istifaya’ hazır altı arkadaşından daha söz ediyor.
AİHM başvurusu yapmak üzere, avukatlarıyla ilk buluşmaları bu. Avukat Oğuz Evren Kılıç, kendisi gönüllü olmuş; bilabedel uğraşacak işlemlerle. Bunun ideolojik bir tavır olduğundan söz ediyor, “Bu, insan devlet içindir değil, devlet insan içindir ilkesini hatırlatacak çok önemli bir davadır” diyor. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık, zorla çalıştırılma yasağı ve firarilerin orduyla ilişiğinin kesilmesine rağmen yakalandıklarında askeri mahkemelerde yargılanmaları gerekçeleriyle başvuracaklar. 

Tarihi bir adım
Arada bazıları yanıma gelip aralık ayında firari subaylarla ilgili yaptığım haberde kullandıkları rumuzları söylüyor, “Şu bendim” diyor. Yüzlerini, isimlerini bilmiyorum ama onlara dair ne kadar özel teferruat biliyorum aslında. O kadar fazla mail aldım ki bu konuyla ilgili, artık tanımadığımı da tanır, derdinden anlar gibiyim. ‘Firari subaylar anlatıyor’ başlıklı haberi lütfen arşivden aratınız ve birinci tekil şahıstan hikâyelerini okuyunuz. O zaman netleşecek dertleri.
Sorular soruyorlar, tek tek yetki belgelerini imzalıyorlar. Bir grup geçen hafta Meclis’te lobi faaliyetinden dönmüş. İstifa hakkı ve çifte standart yüzünden askerlere uygulanmayan, hapis cezaları için ‘hükmün açıklanmasının geriye bırakılması’ kararından faydalanma talepleri Adalet Bakanı’na kadar gitmiş.
Ama artık kalıcı çözüm peşindeler, şu anda bambaşka hayatlar kurmuş olsalar dahi geçmişin hesabını sormak istiyorlar. İnanın, bu tarihi bir başvuru, simgesel bir dava. AİHM’nin ‘istifa hakkı’na dair kararından sonra TSK’da hiçbir şey aynı olmayacak.
Gelişmeleri bildireceğim.