“Ben isterim ki,
Yangınlar sönsün,
Umutlar sönmesin.
Erişsin her meyve
kendi çağında.
Yüreklere
acı söz değmesin. ”

Memleket yangın yeri… Ormanlarımız, köylerimiz, mahallelerimiz yanıyor. Herkesin dilinde bir gerçek; ciğerlerimiz yanıyor. Yangına mı yansak günlerdir yangınların söndürülemeyişine mi?… Ağacından börtü böceğine, koyun, keçiden yaban hayvanına, havada uçarken tutuşan kuşlara kadar yangının ortasında kaldık.

Sel baskını olur, yangın olur veya bir başka felaket. İlla ki “yaralar sarılacak”. Hamaset nutukları atılacak. Kimse mağdur olmayacak. Dediler, diyorlar, diyecekler… Etkili yetkili siyasilerin işi bu. Vaat edecekler. Belki de sözlerini tutacaklar.

Yiten canlar geri gelmeyecek. Ama mutlaka bir şeyler yapılmalı. Gönül ister ki, yaralar sarılsın, acılar bir şekilde dindirilsin. Evi yanana ev, (hadi yaban hayat bir yana) evcil /besi hayvanı olana yenileri verilsin, yanan tarlalardaki zararlar giderilsin. Yanan ormanların yerine kat be kat yeni ağaçlar dikilsin. Yetmedi, yeni yangınların çıkmasını önlemek için tedbirler alınsın, her şeye rağmen çıkan yangınlar daha kıvılcım halindeyken söndürülsün. Onlarca hatta yüzlerce yangın keşif uçakları ve yangın söndürme uçaklarımız olsun. Siyaseten dost olsun olmasın başka ülkelere yardıma uçsun, yangına su taşısın. Barış elçisi olsun…

1 Ağustos tarihli Evrensel gazetesinde ibretlik bir haber okuduk. Manavgat’ta bulunan evi yangında kül olan ressam Burhan Kum’a TOKİ’den ilginç bir teklif yapılıyor. Burhan Kum’a yapılan teklif büyük olasılık başka vatandaşlara da yapılmıştır. Evi, ahırı, bağı bahçesi, tarlası, serası yangında kül olan her vatandaşa yardım eli uzatılması yetmez ama acıların hafifletilmesine hizmet eder.

Lafı fazla uzatmadan habere bir göz atalım: ”Kum, Yangın daha sönmeden, evlerin dumanı üstünde, TOKİ’den aradılar. ‘Size kredi verelim, 3 yıl ödemesiz’ teklifini sundular. Önce bir yangını söndürün! TOKİ ev yapacakmış, nereye ne yapacak belli değil. Çadır verse hadi derim ki ‘en azından bir çadır verdiler’, kredi teklif ederek beni borçlandırma derdine düştüler çok sinirlendim” sözleriyle öfkesini dile getirdi. Yangının telafisi mümkün olmayan hasarlar meydana getirdiğini belirten Kum şöyle devam etti: “Ahşap oyma tavanlar, el oyması kapı, pencereler, müze gibi evler yandı. Evlerimiz değil müzeler yandı! TOKİ ev yapacakmış. Pencereyi oval yapınca o ev aynı ev olmuyor! Yüz yıllık zeytin ağaçları, 200 yıllık meşe ağaçları yandı. Onları nasıl yerine koyacaksın? Sigorta şirketi ya da kimse o ağaçların odun değerini verecek. 200 yıllık ağacın değerini karşılayabilir mi?”

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Olmayacak ama, bari yeni felaketler yaşanmasın. Yeni betonlaşma olmasın, yeni çölleşme, yeni acılar, yeni utançlar yaşanmasın. "Yangınlar sönsün, umutlar sönmesin." Azerbaycanlı şair Resul Rıza’nın “Ben İsterim” şiiriyle başladım söze aynı şiirin başka dizesiyle noktalayalım:

“Ben isterim ki,
eğilsin dallar
bereketten.
İnsanoğlu
başını eğmesin
utançtan ya da güçsüzlükten. “