12 Eylül döneminin temsilcisi, çocukların celladbaşı, “Türkçe konuş çok konuş” un isim babası, Diyarbakır zindanlarının işkencecibaşı, mimarı Kenan Evren’in yaşamını kaybettiğini duyurdu televizyonlar ve gazeteler. Üzgünüm cellatbaşı öldüğü için. Üzgünüm zamansız ölümüne , adaletin yerini bulmamasına. Üzgünüm Erdal Eren’in celladının öldüğüne. Üzgünüm Diyarbakır zindanlarında Kürt oldukları için vahşi işkenceler görmüş, yaşamını yitirmiş onca kadın, erkeğin ve çocuk için adalet yerini bulmadığı için. Üzgünüm cellatbaşı öldüğü ve Diyarbakır zindanlarında istiklal marşının on kıtasını mahkumlara neden işkenceler ile zorla ezberlettirdiğinin hesabını vermediği için.

Üzgünüm yaptıkları ve yüzlerce kişiye yaptırttıkları ve yaptırdıkları için yüzleşmediği için.

Üzgünüm onun ile birçok anının gömüleceği için.

Üzgünüm yaptıkları için özür dilemediği için.

Üzgünüm birçok kişide tedavi edilmemiş çözümlenmemiş travmalar bıraktığı için.

Yaşam’mıydı onda olan? Onca yaşamı sonlandırarak çoğaldı mı yaşamı? 98 yaşına kadar yaşaması (!) sonlandırdığı yaşamlardan mı çoğalmıştı acaba bir vampir gibi.. Onca umudu olan insanları katleden birinin bu kadar uzun yıllar huzurlu bir şekilde yaşaması mümkün müydü? Onun açısında mümkündü sanırım. “Asmayalım da besleyelim mi ?“ demişti. Ruhsuz bir varlıktan başka kim söyleyebilir ki bu sözleri. Bu sözleri ancak bir düşman söyleyebilir ruhsuz bir düşman. Askeri okulun bir ürünü olan cellatbaşı. Diplomalı cellatbaşı, ve düşünüyorum da Diplomalı cellatbaşı vardı başımızda yıllarca ve kimilerince de şakşaklanan.

Eski videolara baktım 12 Eylül’ün. Kenan Evren’in meydanlarda , farklı şehirlerde verdiği konuşmalar için toplanan halk. Ellerinde Türk bayrakları, hatta ilk okul çocukları var mutlu ve gülümseyen. Bir yandan Diyarbakır zindanlarında çocuklar işkence görürken , ölürken meydanlarda mutlu gülümseyen çocuklar ile buluşmalar, fotoğraf çektirmeler. Ne kadar hatırlattı bugünlerde meydanlarda yapılanları. Tek bayrak, tek devlet masalı. Diğer halkları unutturmaya çalışan, Diyarbakır zindanında Kürtlere en vahşi işkenceleri yapan, anneler ile Kürtçe konuşturtmayan sistem. Bugün ülkede yapılanlar ile ne kadar benzerliği var. Onlarca çocuk katletmişken, Mısırdaki bir genç için ağlıyor. Geçmişte, zindanlardan köylerine kadar Kürt illerini işkencehaneye çeviren tekçilik yine etrafımızda dolanıyor. Meydanlarda tek bayrak ile Diyarbakır’da söylevler veriyor beden değiştirmiş ruh gibi. 35 yıl sonra ruhunu ölmeden önce başka bir bedene bizi yönetenlere teslim etmiş olan cellatbaşı hesap vermeden öldüğün için üzgünüm.

Ve bugün anneler günü.. Hesap vermemiş celladın ölümü bir hediye olamaz annelere. Çocuklarını, eşlerini 12 Eylül döneminde kaybetmiş olan annelere ve eşlere onun ölümü sevindirici bir haber olamaz adalet yerini bulmadığı, olanlar ile yüzleşilmediği için. Onun için üzgünüm öldüğün için!

Sende ölürken mutlu ölmedin! Diyarbakır’da 33 yıl önce senin hiç planlamadığın şeyler oluşmuştu işkenceler yapılırken zindanlarda . 1982 Newroz’unda Mazlum Doğan’ın kendini feda etmesi ile başlayan ölüm oruçları ile devam eden ve gittikçe kuvvetlenen Kürt hareketinin gücünün, iradesinin büyümesine destek vermiştin hiç farkında olmadan. O neden ile de sanırım sende ölürken mutlu ölmedin!