24.06.2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gerçek değerlendirmenin gelecekte yapılabileceğini, bugünün sınırlı bilgileri ve baskı ortamında, bu seçimle ilgili gerçekçi değerlendirmeler yapılamayacağını düşünüyoruz. Bu seçimin üzerindeki kuşku, sis bulutları yakın bir gelecekte kalkmayacağa benzemektedir.

Seçimlerde hile yapılmasını önleme görevinde olanların, hile yapar durumda olmaları, ülkeyi yönetme erkinde bulunanların eliyle seçimlere gölge düşmüş olması kuşkusu, bu seçimlerin üzerindeki perdenin aralanmasını güçleştirmekte.

Bu seçim, bu topraklarda geriye doğru gidişin dönüm noktası olacak. Sınırlı düzeyde ilerleyen bilimsel gelişmeleri teperek, bağnazlığa, geriliğe, doğmalara saplanmanın adımları atılmış durumda.

İnsanların özgür bir biçimde oylarını kullandıkları söylenemez. Özellikle Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yapılan baskılar, seçimlerim özgürlüklerin bulunmadığı koşullarda seçim yapıldığını göstermekte.

Gizemli seçim gecesinde patlayan silahlar demokrasinin göğsüne sıkılmaktaydı. Silah sesleri, hileye, çalmaya, çırpmaya karşı çıkmayın seslerini dillendirmekteydi.

Başlangıcından sonucuna dek, kuşkuların egemen olduğu, hiçbir aşamasında gerçekleri yansıtmaktan uzak bir seçim yaşadık. Adayların, siyasal partilerin eşitsiz koşullarda oluşu, bu seçimin yurttaşların temsilini sağlamaktan uzak olduğunu göstermekte.

İnsanlık tarihinde toplumlara savaşlar, yıkımlardan başka yarar sağlamamış olan milliyetçiliğe saplanışın dönüm noktasındayız. Dinci ve milliyetçi geriliği baskıcı yöntemlerle yerleştirme, sürdürme çabaları çok can yakacağa benzemekte. Bunu her türlü değer yitimi izleyecek.

Yönümüzü insanlığın birikimi olan küresel hukuk değerlerine, demokratik birikimlere değil, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun gerici, tutucu, kendisini yıkıma sürükleyen hantallığının kucağına itmekle karşı karşıyayız.

“Yasama, Yürütme ve Yargı’da güçler ayrılığının yok edildiği, halk egemenliğinin sona erdiği” bir döneme girilmiştir. 81 milyon insan, devletin belli birimlerinin uygun gördüğü biçimde, tek kişinin iki dudağı arasından çıkacak kararlarla yönetilecek.

Kamuoyu araştırması yapan şirketlerden hiç birinin öngörüleri tutmadı. Yığınların doldurduğu miting alanlarında birbirlerine vuran eller, sandıkta demokrasiden yana mühür basamadı. Bu coşkunun sandığa nasıl yansımadığını anlayan yok. Yükselen umutlar sönüverdi. Arkasında kimsenin kolayca yanıtlayamayacağı onlarca soru olan, bir sistem değişikliği seçimi yapıldı. Bu durum tüm araştırmaları atlatan oyunların döndüğünü ortaya koymakta.

Osmanlı İmparatorluğu döneminden buyana karınca adımlarıyla ilerleyen uygarlaşma birikimi, bir kasırgayla yerle bir edilmek üzere.

Geriye taşınan Türkiye

Birleşik Krallık (İngiltere)’nin önde gelen haftalık dergilerinden The Economist 'te Türkiye'de 24.06.2018 günü yapılan seçimlerle ilgili bir yazı yer aldı.

"Erdoğan, Türkiye'de yeni bir siyasi dönemi başlattı" başlığını taşıyan yazıda, ‘Yeni Türkiye', daha İslamcı, milliyetçi ve otoriter olacak" yorumu yapıldı.

Yazıda, "24 Haziran, İslamcı milliyetçilik ve Osmanlı nostaljisinin karışımından oluşan ve Erdoğan'ın tanımlamasıyla Yeni Türkiye'nin ilk, büyük ihtimalle Atatürk tarafından kurulan eski cumhuriyetin son günü oldu" ifadesi kullanıldı.

Ülkelerde değişimler olması doğal. Değişimlerin yönü önemli. İnsanlığın oluşturduğu bilgi, deneyimlere, teknolojik gelişmelere doğru yapılan değişimler, ülkeleri daha insanca yaşayacak olanaklara taşır. Bunların tersine, insanlığın geride bıraktığı, tarihin eskittiği çağlara doğru yapılan gerici değişimlerin, bu gidişten yararı olan bir avuç azınlık dışında insanlığa yararı olmaz. Türkiye şu anda ikincisinin bataklığına doğru itilmiş durumda.

Bölünmüş bir Türkiye

AGİT'in (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) raporunda şu değerlendirme yapılmış: "Erdoğan'ın yönetimi altındaki Türkiye, ciddi bir şekilde bölünmüş durumda. Bir tarafta kendisi için refahın, dini özgürlüğün ve ulusal gururun sembolü olan muhafazakar Müslümanlar ve milliyetçiler var. Diğer tarafta ise kendisini yozlaşmış ve baskıcı bir despot olarak gören sekülerler, liberaller, Güneydoğu’daki Kürtler var".

16 yıldır yapılan ayrımcılık, ötekileştirmelerin geleceği bundan başka bir yer olamazdı. Bu sonuç sevinilecek bir sonuç değil.

“Cumhurbaşkanlığı mı, İç savaş mı?”

Muharrem İnce ve Meral Akşener’e, “Cumhurbaşkanlığı mı, iç savaş mı?” seçeneğinin sunulduğu dile getirilmekte. Türkiye’yi bu noktaya sıkıştıran kim? Ülkede kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı söylemler, eylemlerle ülke insanını birbirinin canına, malına el koyma noktasına taşıyanlar, amaçlarına ulaşmış durumdalar. İnsanların duyarlılıklarını kaşıyarak, bundan yönetim, güç devşirmeye kalkanların ülke insanına verdikleri zarar meyvelerini vermeye başlamış durumda.

İnce’nin açıklaması

Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde yenildiğini, Erdoğan’ın kazandığını açıklaması çok erkendi. Görevi olmayan bir işti. Seçimleri kimin kazandığı, kimin yitirdiğini açıklama görevi YSK’nın yetkisinde olan bir iştir.

Yenilgiyi göğüslemek, erdemli bir tutumdur. Bu açıklama, bu kapsamda değerlendirilemeyecek kuşkular taşımakta.

Bu yarışta alınan sonuç yalnızca Muharrem İnce’yi değil, kendisine oy veren herkesi ilgilendiren bir konu.

14 ilde kullanılan oyların yeniden sayıldığı bir sırada, buralarda kesin sonuçların bilinmemesine karşın, Muharrem İnce’nin ivedi olarak geçici sonuçlar üzerinden açıklama yapması doğru bir eylem değildi.

92 yıllık Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yerle bir ederek, içinden çıkılması güç bir karanlığa doğru sürüklenen bir ülkenin gözyaşlarını görmekteyiz ufuklarda.

Bizden sonraki kuşakların işleri gerçekten çok güç.

-----------------------------

(1) BBC Türkçe, Economist: '24 Haziran Yeni Türkiye'nin ilk, eski cumhuriyetin son günü oldu', Cumhuriyet Gazetesi, 29.06.2018

(2) Artıgerçek.com.tr İnternet Gazetesi (BBC Türkçe), Cumhuriyet Gazetesi, 29.06.2018