Bizde örneği çok da taze olması nedeniyle ABD’den bahsedeyim.
Olaylar şöyle gelişti: Georgetown Üniversitesi’nde hukuk okuyan Sandra Fluke, Demokratların bir panelinde sağlık sigortası paketinin doğum kontrol yöntemlerini de kapsaması ve bunun için sigorta paketine 1000 dolar eklenmesi gerektiğini söyledi.
Bunun üzerine muhafazakâr Rush Limbaugh, radyo programında Fluke için “O kadar çok seks yapıyor ki doğum kontrol giderlerini bile karşılayamıyor demek ki. Böylesine ne denir biliyorsunuz.. Sürtük!” dedi.
Şaşırdık mı, hayır.
Çünkü dünyanın neresinde olursanız olun, bir kadın olarak size bahşedilen haklar da belli sınırları aşamaz.
Cinsel isteklerinizden, arzunuzdan, seks yapma ve doğurmama özgürlüğünüzden bahsederseniz sürtük olursunuz. Çok kolaydır sürtük olmak.
Bak, oy verebiliyorsunuz, meclise girebiliyorsunuz, bazen yönetici de yapıyoruz seni, e kocandan, sevgilinden dayak da yemiyorsan... Daha da ne yani? Derler size.
Eşitlikse her bakımdan eşitlik dediğiniz vakit ya hafifmeşrep ya da ‘Femi-Nazi’ olursunuz. Yani makbul olmayan kadın.
Feminist mücadele 40 yılda çok şeyi değiştirdi ama bunu değil.
Çünkü eşitsizliği bozacak kanunları, hakları erkekler verir.
Sadece hakları ve kanunları mı? Haberleri de erkekler verir, yani bir ülkenin iklimini erkek siyasetçiler kadar erkek gazeteciler belirler.
Bu nasıl değişir, kafa patlatılıyor, denemeler yapılıyor.
Şimdiki örnek ABD’den değil, Diyarbakır’dan. Dünyada eşi benzeri var mı bilmiyorum, çok enteresan ve kıymetli bir işe girişti iki kadın gazeteci. Hangül Özbey ve Hazal Peker. Muhabirinden editörüne, kameramanından muhasebecisine kadar kadrosunun tamamı kadınlardan oluşan bir haber ajansı kurdular: Jin Haber. Yarın yayına başlıyor. “Biz yıllardır çeşitli ajanslarda kadın haberleri yapıyoruz ama bir muhabir olarak getirdiğimiz haberler erkek yöneticilerin elinde bambaşka bir şeye dönüyor. Baktık ki olmayacak, kendi haber ajansımızı kurduk. Cinsiyetçi dilden uzak, her habere kadın gözüyle bakan bir sistem oturtacağız. Gazete değil de ajans yaratalım dememizin sebebi de bu” diyor Hazal.
İki gazeteci olarak yıllar içinde biriktirdikleri küçük paraları, iş kadını Cemile Yıldırım’ın büyük desteğine katarak bu ajansı kurdular. Bütün çalışanlarına da toplumsal cinsiyetçilik eğitimleri verdiler. Çünkü kadronun tamamı kadın olsa bile, o eril ve kerih dil ister istemez hepimize sirayet ediyor. “Biz elimizi taşın altına koyduk. Kürtçe, İngilizce, Türkçe yayın yapacağız ve içinde bulunduğumuz bölgede olup biten kadın ayrımcılığına, şiddetine de daha yüksek sesle dikkat çekeceğiz. Virginia Woolf’un dediği gibi biz ‘erkekler ne der diye düşünmeden yazacağız. Irak’taki kadın için de Ege’deki kadın için de...’ diye tarif ediyor yol haritasını Hangül.
Bizim memlekette kadınları dayakla terbiye ediyor, pompalı tüfekle öldürüyorlar, kadın kotası rakamları espri niyetine bile söz konusu edilemeyecek vaziyette, başörtülü kadınlara yapılan haksızlık bir koz olarak hâlâ sürdürülüyor diye...
Kadınlardan oluşan bir haber ajansını... Veya doğum kontrolünü sigorta karşılasın diyen hukuk öğrencisini ‘lüks’ olarak görüyorsanız yüzünüze müstehzi bir ifade yerleştiyse... Doğru yapmadınız. Çünkü:
Rush Limbaugh’yu temsili bir yapboz olarak düşünün, koparın ağzını, başka herhangi bir erkeğe veya erkek dilini benimsemiş kadına yapıştırın, aynı cümleleri, kelimeleri duyarsınız. O ağızdır kadına şiddeti körükleyen de, kotayla dalga geçen de, kadınları bir şirkete ancak kenar süsü niyetine alan da... Çünkü beyin aynı, ağız n’apsın. O yüzden meseleyi bir ‘bütün dünya’ meselesi olarak kabul edip hal çaresine bakmak gerek. Erkekler ne düşünür diye düşünmeden!

NOT: Yarın 8 Mart Kadınlar Günü, neşe doluyor insan.