10 yıla yakın bir süredir devam eden iç savaşın içindeki Suriye'den göç etmek zorunda kalan milyonlarca insanın yaşadığı acılar dünyanın gündeminden hiç düşmüyor. Bombalarla parçalanan insanların ve sahil kıyısına vuran bebek görüntüleri insanın içini parçalıyor. Savaşın yarattığı bu yıkım sonucu dört milyona yakını ülkemize olmak üzere, milyonlarca Suriyeli dünyanın çeşitli yerleşim merkezlerine göç etmek zorunda kaldı.

Hemen belirtmek gerekir ki, bu savaşın asıl sorumlusu göç etmek zorunda kalan Suriyeliler değil, aksine emperyalist çıkarları için katliam dahil dünyada her türlü vahşetin sorumlusu ABD emperyalizmidir. ABD, Ortadoğu'daki çıkarları için başka ülkelere yaptığı gibi Suriye'ye de yıkıcı bir müdahalede bulundu. Bu konuda ABD'nin suç ortaklarından birisi de Suriye'de iktidar değiştirme planlarına müdahil olan, ihvancı, cihatçı ve mezhepçi bir anlayışla Suriye iç savaşının adeta bir parçası haline gelen AKP iktidarıdır. AKP, Suriye'de istikrarı sağlayacak politikalar savunmamış, aksine ülkenin istikrarsızlığa sürüklenmesi için çaba göstermiş, radikal İslamcı gruplara destek vermiştir. Bu yapılar korunup kollanmıştır. Cihatçı, mezhepçi gruplara verilen her destek Türkiye'ye daha fazla sığınmacının gelmesinin önemli nedenlerinden biri olmuştur. Akabinde AKP, ülkede içine düştüğü özellikle siyasi anlamda yönetememe krizi sonucu göçmenleri Avrupa Birliği (AB) ile bütün ilişkilerde şantaj unsuru olarak kullanıp buradan siyasi ve ekonomik manada çıkış sağlamıştır.

AKP iktidarı, ülkenin diğer sorunlarında olduğu gibi göçmen sorunda da şu ana kadar ne kısa ne orta ne de uzun vadeli kapsamlı bir çözüm politikası üretmedi, üretemedi. Sayıları dört milyona yakın Suriyeli artık hayatın her alanında kendisini daha fazla gösterecektir. Bunların içinde yaşadığı toplumsal koşullara uyumlaştırmaya (entegrasyonuna) dönük çalışmalar olmadığı gibi, bu yönde atılan adımlara da rastlamıyoruz maalesef. Bu da önümüzdeki günlerde daha fazla sorun, daha fazla çatışmalara tanık olacağız demektir. Zaten AKP, göçmenleri şimdiye kadar Suriye'ye yönelik politikasında bir koz olarak kullanmak, Avrupa'yla ilişkilerinde bir tehdit unsuru olarak değerlendirmek dışında bir yaklaşıma sahip olmadı. Bu yüzden de çareyi, ''şu tarihe kadar kayıtlı olduğunuz yere gideceksiniz'' gibi tehditlerle göçmenler üzerinde yeni baskılar kurmakta aramaktadır.

Göçmenlik sorunu, küresel bir sorundur. Dünyanın her yerinde ırkçı, faşist akımlar, insanların ekonomik krize ve sosyal sorunlara dönük olarak tepkilerini göçmenlere yönlendirerek, sınıfsal ilişkileri, sömürü-soygun düzeni sorgulamalarını engellemiştir. Bu sebeple faşist akımların yükselişlerinin en önemli toplumsal zeminlerinden birisini geri bilinç düzeyindeki kitlelerin göçmenlere yönelik tepkileri oluşturmuştur.

Ülkemizde de son günlerde özellikle ekonomik krizin de etkisiyle, Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı, tepkilerin arttığını görmekteyiz. Hemen belirtmeliyiz ki, soruna sağcılar, milliyetçiler, ırkçılar gibi yaklaşamayız. Son zamanlarda iyice ayyuka çıkan ''Suriyeliler dışarı'' gibi insanlık dışı faşizan dil asla kabul edilemez. Dünyanın her tarafında sağcıların, ırkçıların yabancılara yaklaşımı birbirine benziyor. Gidin Amerika'ya, gidin Almanya'ya, gidin İtalya'ya veya Fransa'ya aynı şeyi görür, aynı şeyi yaşarsınız. Bu insanları kovmak, kaçtıkları yaşanılması imkansız hale gelmiş yerlere geri göndermek ne insanidir, ne de vicdani. Zira bu insanlar buraya tatil için gelmediler...

Göçmen Suriyeliler, göç etmek zorunda kaldıkları ülkelerde ucuz iş gücü olarak kullanılırken, ırkçı, milliyetçi kesimler tarafından işsizliğin, hayat pahalılığının nedeni olarak gösterilmek istenmektedir. Oysa önce bu koşulları iyileştirmek ve bir arada, eşit şekilde yaşam ortamının hazırlanması için yeni projeler üretilmelidir. Yani göçmenlik konusu, insan haklarına ilişkin boyutlarıyla birlikte esas olarak, kapitalist sistemin, sorunun asıl kaynağı olduğu gerçeği öne çıkarılarak emekçilerin birliğini temel alan bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Diğer konularda olduğu gibi göçmenlik konusunda da milliyetçilik, ırkçılık zehrine karşı emekçilerin birliği savunulmalıdır.

Sığınmacı, mülteci üreten politikalara engel olunmalıdır. AKP iktidarı için Suriyeli sığınmacı sorunundaki çözümsüzlük fiili bir durum haline gelmiştir. Bu durum, ülkedeki derin toplumsal kaosu adeta ''normalleştirmiştir ''. Oysa sığınmacı sorununu, çözülemez bir sorun olarak kabul etmek ve artık sürdürülemez hale gelen bu ''fiili durumu'' olağan olarak görmek imkansızdır. Kayıt dışı istihdam, yoğun emek sömürüsü, çocuk işçiliği ve çocuk evliliklerine, kadın ve çocuk yaştaki kız çocuklarının cinsel istismarına dönüşen Suriyeli sığınmacı sorununun çözümü, evrensel hukuka ve insan onuruna yakışır bir biçimde, Suriye'de yaşayan halkların da müdahil olduğu eşit yurttaşlık temelinde katılım sağlayacağı barış yoluyla çözülebilir. Dolayısıyla Suriye'nin istikrarı için çalışılmalı, savaş ve istikrarsızlık üreten emperyalist paylaşımcı politikalar teşhir edilmelidir, durdurulmalıdır. Çatışmaların durması ile geri dönmeler teşvik edilmelidir. Geri dönmeyenler veya istediği halde geri dönemeyenler mutlaka olacaktır. Çünkü burada doğan, burada yaşamaya alışmış, burayı sevmiş, okula başlamış küçük çocukların varlığı unutulmamalıdır. Ülkesine geri dönmeyenlerin olacağı ihtimali göz önünde bulundurularak, burada kalanlar için detaylı uyumlaştırma çalışması başlatılmalıdır. Toplumsal, kültürel, ekonomik her türlü uyum için doğru, bilimsel kalıcı adımlar atılmalıdır.

Suriyelilerin kendi ülkelerine güven içinde dönebileceği, döndüğünde ayrımcılığa uğramayacağı ve uğradıkları sosyal-ekonomik yıkıntının telafi edileceği bir ortamın hazırlanması için çaba gösterilmesi her ilericinin, her demokratın, her insan hakları savunucusunun bu konudaki asıl görüşü olmalıdır.