Kutuplaşma, tüm dünyanın en önemli sorunlarından biri. Etkili olduğu toplumlarda uyum, bir arada yaşama, sağlıklı iletişim kurma olanaklarını ortadan kaldırır. Ülkemizin, bölgemizin bu olgudan büyük ölçüde zarar gördüğü tarihsel bir gerçeğimiz.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yapılan “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” başlıklı araştırmanın sonuçları açıklandı. Türkiye’nin 16 ilinde yaşayan 2 bin 4 kişiyle ve İstanbul’da bulunan AKP, CHP, HDP, MHP taraftarıyla yapılan araştırma, tüm parti taraftarlarının “ötekisi”nin HDP taraftarları olduğunu ortaya koydu.(1)

Araştırmaya katılanlar arasında en fazla dışlandığını düşünen parti taraftarlarının da HDP’liler olduğu görülüyor. HDP taraftarlarının yüzde 43’ü karakollarda, yüzde 35’i devlet dairelerinde, yüzde 31’i iş başvurularında kendilerine kötü davranıldığını düşünüyor.

Bu ayrışmanın temel nedeni, yüzyıllar süren ayrı soydan gelme yaklaşımının körüklenmiş olması. Ülkemiz insanını “Türk”, Kürt”, “Ermeni”, “Rum”, Sünni, Alevi… gibi yapay ayrıcalıklara uğratarak kolay yönetme yollarının aranması. Homo Sapiens olarak bir kaynaktan üremiş insanın, “insan olma” ortaklığının bozularak binlerce yapay bölünmeye uğratılması.

Toplumların, insanların etnik, dinsel, cinsel ayrımlara uğratılarak birbirlerine düşürülmesi, insanlığa yapılan en büyük kötülüklerden biri.

Türk, Kürt yok, “insan” var demeden bu sürtüşmelerin sonu gelmez.

Etnik, dinsel kutuplaşma yanında, büyük bir siyasal “öteki”leştirme, kutuplaşma sarmalına sürüklendiğimiz anlaşılmakta.

Yapılan araştırmanın bulgularına göre, HDP, AKP, CHP, MHP taraflarınca “en uzak hissedilen parti taraftarı” olarak tanımlanıyor.

Parti taraftarları, diğer parti taraftarları ile kendilerini karşılaştırdıklarında, kendilerini ahlaki olarak daha üstün görüyor.

“Katılımcıların, ‘ülkesi yararına çalışan’, ‘vatansever’, ‘onurlu’, ‘zeki’, ‘cömert’, ‘açık fikirli’ gibi sıfatların tamamını kendi parti taraftarlarına atfettiği görülüyor. Buna karşılık, diğer parti taraftarlarının özellikleri ise ‘kötü sıfatlar’ ile tanımlanıyor. ‘Ülkeye tehdit oluşturan’, ‘bencil’, ‘iki yüzlü’, ‘zalim’ gib sıfatlardan bazıları.

Siyasi kutuplaşmanın önemli göstergelerinden biri de, parti taraftarlarının diğer parti taraftarlarına karşı hissettikleri uzaklık.”

Yukarıda belirtilen, “Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 79’u kızlarının en uzak hissettikleri partinin taraftarlarından biriyle evlenmesini istemiyor. Yüzde 74’ü o partinin taraftarlarıyla iş yapmak, yüzde 68’i de çocuklarının o partinin taraftarlarından birinin çocuğuyla oynamasını istemediğini belirtiyor.”

AKP, CHP, MHP’ye oy verenlerin %79’u, kızlarının HDP taraftarı biriyle evlenmesini istemiyorsa, ülke onarılması güç bir siyasal yarılma içine sürülenmiş demektir. İnsanların yabancı ülkelerin, farklı uluslarından, dinlerinden birileriyle evlilikler yaptıkları bir zaman diliminde, bu düşüncenin anlaşılır bir yanı yok. Bu görüntü, Dünya gerçekliğinden kopuk bir algı geriliği içinde yaşadığımızın göstergesi.

Siyasal partiler ülke sorunlarının çözümlenmesi konusunda birbirleriyle yarışmalı, birbirlerini eleştirebilmeli. Bu süreç siyasal yapılanmalar arasında, etnik, dinsel, siyasal kopuşlara, uzlaşılması olanaksız noktalara taşınmamalı. Geriye dönüşü olmayan bir yola girildiğinde, bundan herkes zararlı çıkar.

Vergi toplarken “Bunlar Kürt, vergiyi bir parça az ödesinler”, askere alırken, “Bunlar Kürt, askere almayalım” diyen olmamış. Afrin’e yolladıklarımız yalnızca Türk gençleri değil, aralarında Kürt gençleri de var.

Bu ülkeye çakılan her çivide tüm farklılıkların payları var. Çalışmada, çabada, ülkenin yükünü sırtlanmakta herkes işe koşuluyor, yemeye gelince türlü ayrımcılık gündeme taşınarak ortaya çıkan ürünü yutmaya çalışmanın yolları aranmakta.

Araştırmanın sonuçları, ülkemizde siyasal partilerin, işleyen siyasal yaşamın birlikte yaşama koşullarının taşlarını döşeme yerine, ayrışma, bölünme, kin, nefret ürettiklerini ortaya koymakta.

Kadir Has Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Merkezi tarafından her yıl gerçekleştirilen, 11 Aralık 2017 ile 7 Ocak 2018 tarihleri arasında Türkiye genelini temsilen 26 ilde bin kişiyle yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen, “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” 2017 yılı sonuçlarına göre: “Kendinizi etnik olarak nasıl tanımlarsınız sorusuna verilen yanıtlarda “Türk” diyenlerin oranı geçtiğimiz yıla göre yüzde 83,4’ten yüzde 89,9’a yükselirken, “Kürt” diyenlerin oranı yüzde 11,1’den yüzde 6,2’ye düştü.(2)

Bu çalışmanın bulgularına göre, toplumsal yaşamın bir bölümünde ulusalcılığın arttığı, bir bölümünde azaldığı görülüyor. Olması gereken toplumsal farklılıklar arasında görülen etnik ayrılık algılarının, ulusalcılık gibi ayrışmaların birlikte yaşama engel olmayacak bir birlikte yaşama algısı düzeyine gelmesi.

Bu ayrışmanın, öfke, kin birikiminin ülkeyi uçuruma götüreceği açık. Bu toplumsal ayrışmada birbirleriyle hiçbir sorunu olmayan geniş halk yığınlarının suçu yok. Yarılmayı ortaya çıkaran, körükleyen egemen yapının suçlu olduğu açık. Bu kutuplaşmada, Boğazda yalılarda, köşklerde, hanlarda, hamamlarda ballı, börekli yaşam sürdürürlerken yoksul, bilinçsiz halk yığınlarını dinle, imanla uyutanların payları büyük.

Aynı toprakların, binlerce yıl acıyı, tatlıyı birlikte yaşamış insanları, birbirlerini böylesine “öteki” görürse, çekecek çilemiz var demektir.

Tüm farklılıklarımız arasında “öteki”leştirmeleri ortadan kaldırarak birlikte yaşamın çiçeklerini yeşertmek zorundayız.

-------------------------------

(1) Şen, Dilek, Kutuplaşıyoruz!, Cumhuriyet Gazetesi, 06.02.2018

(2) Aydın, Mustafa, Kamuoyu öncelikleri ve Türkiye, T24.com.tr İnternet Gazetesi, 01.02.2018