Şike madem ki bedel karşılığıdır.

Cezası da bedelli olsun.

Nasıl parasıyla kulüp, maç, oyuncu, hakem, başarı, iddaa rantı vesair satın alıyorlar; özgürlüklerini ve itibarlarını da öyle satın alsınlar!

Maça yatılsın…

Ama hapis yatılmasın.

Dört partinin mutabakatı bloklar arasında hiç boşluk bırakmıyor.

Demek ki, Türkiye’nin siyasi eğilimleri özgürlüklerde ve haklarda birleşemese de, piyasanın ve sporun kirinde tam saha lekeli pres yapabiliyorlar.

Öyleyse bu ülke asla bölünmez!

Şike, eskiden maç kazanmaya, küme düşmemeye veya şampiyon olmaya dairdi.

Artık piyasanın, spekülasyonun, rantın “örgütlü suç” olarak asli parçası.

Dolayısıyla, örgütlü suçu hafifletmek için şeyini yırtanların artık örgütlü suçlar üstüne diyecek çok lafı kalmaz.

Onurları, hakları, kimlikleri, kişilikleri, özgürlükleri için ses vereni dahi kolayca “örgütlü suç” kapsamına sokabilen siyaset ve adalet tıyneti; örgütlü soygunlar karşısında nasıl da bir adım ileri, iki adım geri.

Burada bin defa yazmışımdır:

Güçlüler, varlıklılar, etkili şahıslar; ne kadar didişirlerse didişsinler, nihayetinde mutabakat yolu bulurlar.

Birbirlerine verdikleri her zararın, bir gün kendilerine de dönebileceğini er ya da geç hesaplarlar.

Bu ülkenin en titrek kanunları, güçlüleri de kapsama alanına aldığında zımparalananlardır.

Güçlüler güçlü ses verir. Kalabalıkların sesi kısılır.

Güçlü, takımı kurup oynatan veya oynatmayandır. Güçsüz, sadece seyreden ve güçlünün oyununa tezahüratla eşlik edendir!

Güçlülerin ortak korkusu, güçsüz kitlelerin bir araya geldiğinde verdiği korkudur.

Kitlesel uyanma, itiraz, biat etmeme ihtimalidir. En sıkı kanunlar onlar içindir.

O yüzden, düzenin neticesi önceden bellidir; favorisi, plasesi, sürprizi ayarlanmıştır.

Temeli de su basman seviyesi de zaten şaibelidir, şikelidir.

Tabelada bile, önce zeki (uyanık) ve çevik (kıvrak) olmak gelir…

Ahlak, hepsinden sonra.

Ahlak ile ahmak arasında sadece bir harf oynar piyasada!

Güçlünün dilinde, aynı enayi şiirin kafiyesidir!

 

 

 

En önemli müttefik!

 

Beyaz adam” Obama da gayet net konuştu:

ABD’nin en önemli müttefiki İsrail’dir!”

Tamam, bunu para karşılığı söyledi ama, olsun. Devir o devir, sen de buradan buyur.

O zaman şey nasıl olacak?

İsrail NATO’da ittifak üyesi değil ama en önemli müttefik; “daha önemlisi yok”.

Türkiye ise ABD ile çok müttefik!

Fakat Türkiye İsrail ile sorunlu gibi.

Fakat Türkiye’de “En önemli müttefiki İsrail” olan ABD’nin atom bombaları var.

Zaten İsrail’in de orada atom bombaları var.

Fakat biz İran’ın, Suriye’nin bombalarıyla meşgulüz haliyle.

ABD’nin isteğiyle, ittifakımız NATO Türkiye’ye füze kalkanı ektiğinde, ABD bunun genetiğiyle “en önemli müttefik, daha önemlisi yok” için de oynamış olmayacak mı?

Peki Gazze ne olacak!

 

 

Güven ile güvenlik!

 

Güvenli internet meselesinin, çocukları korumak dışında, devleti de yaramaz çocuklardan korumak gibi bir “güvenlik” derdi de var.

Dolayısıyla, kendini ne kadar özgür bir kuş zannedersen zannet; mutlaka bir kafes inşa ediyor devlet.

Zaten, çocukların korunması gereken tüm hoyratlıklar, vahşilikler, adilikler bitmişti.

Kasabanın tecavüzcü ağabeyleri, amcaları, dedeleri de internetten iniyordu, onları kollayan kanun adamları da internetten download ediliyordu; çadırsız donduran çadırda yakan artçı deprem de internet eseriydi. Delik deşik eden mermiler, dayaklar, aşağılamalar, sınavların acımasız elekleri de hep o yüzdendi.

Tabii ki internetin de çocukları kollamak gereken çamuru, pisliği, tuzağı var.

Çünkü internette de kirli eller, kara yürekler var.

Ama burası, iletişim özgürlüğü seviyesinin Çin’le filan karşılaştırıldığı bir muassır demokrasi ya…

Çocuk bir korkuyorsa, büyüklere de iki korku hep zulada vardır!

Güveneyim namus uğruna dersin; güvenlik namlusu zihnine dayanır!

Her güven telkini, zinciriyle birlikte gelir!