Şiir, her insanın ana dilidir, can suyudur. Çocukluğun büyülü dünyasında soyutlamalarla başlayan şiirsel dil, taklitlerle, rüyalarla kendi bağlamını sürekli yeniden yaratır. Küçük çocukların hayal dünyası şiirsel dilin kanatlarıdır. Şiir diliyle yaşama kanatlanan çocuk, yaşantı sürecinde yeni bir üst dille buluşma olanağı bulamazsa, maddi dünyanın kırılmaları, yansımaları içinde çorak bir toprağa düşmüş tohum gibi, daha uçma evresinde yuvasında kanatlanma talimi yapan ve bir türlü uçmaya cesaret edemeyen kuş gibi başarısız olur. Şiir insana kanatlarını takar, bu kanatlar imajlar dünyasının düşsel evreninde yankısını bulmazsa, şiirin kanatlanan dili kırılır, körelir. Bir zaman sonra estetik birikimden uzak bireyler toplumun imgelem kodlarını, algı düzeylerini bozar. Kişinin kendini gerçekleştirme sürecinde şiirin kanatları bireyi iç zenginliğe, ruhsal dinginliğe ulaştırır. Bu dinginlik ve derinlikten uzaklaşan birey, kaba ideolojilerin, eskimiş geleneklerin tabanı haline gelir. Bu süreç bireyin duyuşsal otomatikleşme serüvenini başlatır. Sistemin istediği kültürlenme aşamalarından geçerek, onun dili ve sembolleriyle yaşam pratiğini şekillendirmeye başlar. Sistemin günlük dolaşıma sunduğu kısır dilsel evrende, kelimelerin kurgulanan arka planının bütüne yansıyan sürekli gizli ajandası bulunmaktadır.

Geçen yıllarda İlkokul 2. sınıf öğrencilerinin derste kullandıkları bir metni ayaküstü şöyle bir gözden geçirmiştim. Metinde: "Rüyasında kelebek gören çocuğun, kelebeğin peşinden ormanın derinliklerine dalması, sonra pişman olması, uyanınca da bir daha izinsiz evden ayrılmayacağına, tehlikelerden uzak duracağına içsel olarak tepki vermesi" anlatılıyordu.

Kısa metnin arka planına baktığımızda burada ev, simgesel olarak devleti, uzaklaşmak, evden ayrılmak devletin çizdiği çizgiden şaşmak yani kendine açılan güvenli yoldan uzaklaşmak, rüyasında bile kendine sunulan çizgilerin dışına çıkmamanın gerekliliğini imliyordu. Metni okuyan çocuklara: "Ben olsam o kelebeğin peşinden koşar, ormanın derinliklerine dalardım, ormanın derinliklerini merak ederdim." dedim. Sonra sınıfa dönüp ; -Peki çocuklar benim gibi ormanın derinliklerini merak eden var mı?  Diye bir soru yönelttim. Hep bir ağızdan: -Haayırrr, dediler. Onlara ormanın derinliklerinden, güzelliklerinden bahseden şiirler okudum, tekrar sordum: -Şimdi merak eden var mı? Bir kaç çocuk  da olsa yeniden aynı içerikli sorumu:

 -Evet, diye yanıtladı çekinerek. Sistemin müfredatı, görsel işitsel iletişim araçlarıyla kurduğu hegemonya, kelimelerinin arka planıyla kurgulanan gerçekliği beyinlerde bilinci nasıl tuzakladığını bu kısa örnekte görüyoruz.

Eğer çocukların doğuştan, doğaçlama getirdikleri soyutlama yeteneklerini, şiirin estetik kanatlarıyla tanıştırmış olsaydık, medyanın, çevrenin mesajlarını kolayca okuyabilecekler, şiirin kanatlarıyla uçmayı öğrenerek kurgulanan dış gerçekliğin meşrulaştırmaya çalıştığı yanlışları kişiliklerine yansıtmayacaklardı. Sistemin sığlaştırışı tahribatının etkileri de toplum üzerinde bu kadar etkili olmayacak, demokratik kültürün kanalları önce zihinlerde açılarak toplumsal dokuya yansıyacaktı.

İşte bu sebeple okul müfredatlarında çocuk şiirlerinin neden basmakalıp, tekerleme ya da öğüt verici kuru dizelerden oluşmasının nedenini daha iyi görmemiz gerekiyor. Okul kitaplarımızda şiir "Belirli Günler ve Haftalar" ve "Hamaset" çıkmazına saplanmış durumda. Seçilen şiirlerin özensizliği,  didaktik yapısı çocuğun hayal dünyasını canlandırıp çeşitlendirmenin ötesinde. Sistem bu kötü şiirlerle, öğrenim süreçlerinde estetik duyargaları felç etmenin peşinde.

Şayet çocuklarımızın şiirin kanatlarıyla uçmalarını sağlayabilirsek, onları iyi şiirle tanıştırabilirsek, yaşamın katı gerçekliğinin ötesinde düşsel ve imgesel evrenin sınırları çizilmemiş, kuralları konulmamış, düşle gerçek arasında estetik birikimle buluşmalarını sağlayabiliriz. Bu buluşma özlenen bir geleceğin de ipuçlarını vermiş olur. Sokaklarında ölülerin sürüklendiği , hastaların kuşatılan kentlerden beyaz bayrakla çıkabildiği bir iklimden şiirin kanatlarında gerçek insanlığa giden yolda o büyük yolculuğa başlamış oluruz.