Kaos ile kozmosun birbirine girdiği, sükûnet nedir bilmez güzide ülkemizin önde gelen mafya liderlerinden Sedat Peker’in her biri mafyatik bir Türk dizisi tadında ve bir o kadar sembolizmle dolu youtube videoları ülkemizi tek kelimeyle kasıp kavuruyor. İlginç bir biçimde, resmi kanallar yoluyla youtube’dan bu videoların kaldırılması talep edilmiyor ve erişim engeli konulmuyor, bu adamın akıl almaz iddialara karşın Türk savcıları da suskunluğunu koruyor. Herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimat veya görüşünü bekliyor olmalılar. Peker çoktan amacına ulaştı bile. Koca ülkenin İçişleri Bakanı Soylu, kendi bakanlığının yaptığı ve Peker’i yok sayan ve suç örgütü ‘sözde’ lideri ilan eden açıklamanın hemen ardından, Peker’i “mafya pisliği” şeklinde nitelendirmek suretiyle kişisel hırs, nefret ve öfke dolu bir açıklamada bulundu. Yalnızca o da değil. Geçmişte kendisi de örgüt üyeliğinden hapis yatmış olan, Susurluk figürlerinden, eski siyasetçi ve bakan Mehmet Ağar da kendisinden hiç beklenilmeyecek hatalar dolu bir açıklama yapmasının ardından, yine kendisinden hiç umulmayan bir şekilde özür ve düzeltme dolu bir başka açıklama yayınladı. Peker’in baş rakiplerinden Alaattin Çakıcı da uzun zamandır süren sessizliğini bozdu ve el yazısıyla yazıp tweeter hesabından yayınladığı iki sayfalık mektup ile sürece dâhil oldu. Pek çok terör örgütü pkk ve fetö çete elemanlarını gayet başarılı bir şekilde yurtdışında paketleyip yurda getiren emniyet ve istihbarat güçlerimiz, Peker konusunda ya henüz harekete geçmedi ya da halen sonuca ulaşamadılar.

Türkiye’de biz her geçen gün bu ömür törpüsü gelişmeleri yaşarken, ABD ve pek çok Avrupa ülkesi tam açılmaya geçti, sosyal hayat eskiye döndü. Yunanistan ve Mısır çoktan Türkiye’nin zaafından yararlanarak ön aldılar ve dünyanın her yerinden gelen yabancı turistleri çekmeye başladılar. Bu yıl da bizim için ölü bir yıl olacak gibi görünüyor. Zira kendi kendimize söyleyip inandığımız yalanlar yabancı yatırımcı ve turistlerin pek umurunda değil. Berlin’de meslektaşına garanti veren Dışişleri Bakanımız Mevlut Çavuşoğlu, “Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız” ifadesinde bulunmuştu. Bunun ardından gelen, tasmalı köpekleri veya damgalı büyükbaş hayvanları andıran ve üzerinde “Keyfine bak, ben aşılıyım” yazan ağızlıkları takan, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu Türk hizmetlilerin yer aldığı ve Türkiye’nin en afili ve pahalı reklamcılarından biri olan Serdar Erener tarafından çekilmiş olan reklam filmi gelen tepkiler üzerine kısa sürede yayından kaldırıldı. Washington Post’a bile haber bu bir milletin kendi kendini aşağılaması fikri, yüksek nitelikli turistleri cezbetmekten çok uzak. Neredeyse turizm çalışanlarına “Korkmayın, Kısırlaştırılmıştır” yazılan önlükler giydirilecek. Demek ki itibardan tasarruf olmuyor ve fakat haysiyetten tasarruf olabiliyormuş. Sınırsız bütçe ve sınırsız insan gücüne sahip olan Ak Parti kurmaylarının ve sayısız çalışanlarının düşünerek, taşınarak, uğraşarak nasıl böylesine çarpık ve berbat bir fikir ve ürün ortaya çıkardıklarını anlamak çok zor. Çocuksu ve gülünç 128 milyar dolar konulu çizgi filminin ardından, sadece muhalefet kanadının eline bayram şekeri gibi bir koz daha vermiş oldular. Sanki iktidar cenahı kendi intiharına koşuyor veya sınır tanımaz bir özgüven ve özsaygı bunalımında akıllarını yitirmiş durumdalar. Reis’in etrafındaki yüksek maaşlı binlerce danışman, sadece gürültü ve kalabalık yapıyorlar, strateji üretmiyorlar.

Siyasetin “talih” ve “yönetme” becerisi üzerinde yükseldiğini söyleyen Machiavelli’nin bilindik bir kuralıdır. Hükümdar, yani siyasetçi, asla cömert olmamalıdır. Fakat kesinlikle cömert görünmelidir. Namus için, dürüstlük için de aynı kuralı uygulayabiliriz. Siyasetin değişken dinamikleri aslında hukukun ve ahlakın üzerindedir, fakat bu ikisine de uygunmuş gibi bir görünüm sergiler. Ahlak da hukuk da uygulamada tartışmasız olarak siyasete tabidir ve siyasetin altındadır. Dolayısıyla, taç giyen baş akıllanmaz, hükmeder, yönetir, değiştirir ve dönüştürür. Nitekim Filistin konusunda da sanki mazlum Filistin halkının yanında gibi görünmemiz doğaldır. Şu an siyasi çıkar bu yöndedir. Fakat fiiliyatta yaptığımız ve yapabileceğimiz şey neredeyse yok gibidir. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimde ve Karabağ sorununda İsrail Azerbaycan'ın yanında durduğu için, Azerbaycan'ın muzaffer komutanı ve başkanının şimdi hiç sesini çıkarmaması gibi veya hemen bu dönemde önce İsrail ile barış ve ekonomik anlaşmalar yaptığı için şu an sessiz kalmak durumunda olan Müslüman Arap ülkeleri gibi. Böylelikle, ölüm kalım savaşı veren Filistin halkını savunmak ve mevcut ABD yönetimine "sorumlu davranma" çağrısı yapmak da, ABD'li Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Ocasio-Cortez gibi marjinal figürlere düşer. Şurası gerçek ki iyi eğitimli ve kültürlü gibi görünen birçok insan da ülke gerçeklerinden kopmuştur memleketimizde. Kararlarımızı sadece ama sadece nefret ve sempati gibi duygular yönetmekte. İktidar, yıllarca bu duygusal kutuplaşmayı kendi lehine kullanmayı bildi ve şimdi o kutuplaşma iktidar aleyhine sonuçlar üretmeye başladı. Yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk ve sosyal adaletsizliğin olduğu yerde Filistin davası üzerine tepinmenin de bir getirisi de olmaz. İlla ki daha sarsıcı yeni gündem maddeleri bulunmalıdır.

Ülkemizde toplumsal psikoloji odaklı diziler çok büyük ilgi görüyor. Psikolojik gerilim, mafya, tarihsel fanteziler, ilişkiler. Çünkü insanımız son derece bezgin ve ümitsiz. Trajiktir bir şekilde, gençlerin %85'i "yurt dışı olanağım olsa, arkama bakmadan hızla kaçarım ve daha da geri dönmem" diyor. %85 devasa bir oran. Demek ki bunların bir kısmı da sol görüşlü gençler ve solcu ailelerden gelmekteler. Kısaca, "Kılıçdaroğlu da başa gelse, bu memleketten bir daha adam olmaz" demeye getiriyorlar. Bu arada, Biden'ın kamu bütçesini baltalayan adımları "sosyalist, Marksist" olarak algılanmaya başladı ve sosyal güvenliğe öncelik veren politikaları bakımından Roosevelt'e benzetiliyor. Kendisi 1933-45 arasında başkanlık yapmıştı. Bizim uyduruk, kıytırık, tutarsız ve gayesiz 104 Amiral bildirisi gibi (gerçi bizimkilerin hepsi korkudan tükürdüklerini yaladılar, bir özür dilemedikleri kaldı), ABD'de de 124 emekli amiral ve general toplanıp, Biden'ı komünistlikle suçlayan bir bildiri yayınladılar. Gerçekten de biz küçük Amerika olacağımıza, conconlar büyük Türkiye oldu. İki ülke birbirine ancak bu kadar benzeyebilir.

Tarihten bir kare; 14 Mayıs 1950. Tek parti devri sona eriyor