Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, Ramazanın ikinci iftarında Ankara'nın Mamak ilçesinde oturan bir ailenin misafiri oldu.” (AA)

Elbette bu hareket hemen Sayın Cumhurbaşkanına ve partisine ne kadar oy kazandırır veya kaybettirir yönünde kaçınılmaz tartışmalar başladı. Bazıları bu hareketin halka sempatik geldiğini iddia ederken, diğer bazıları ise Ak Partinin siyasi yanlışlarından bir başkasına daha imza atıldığına işaret ettiler. “İhmaldir, gaftır, kibirdir, politik hatadır” diyorlar. Hayır. Açıkçası ben bu iftar programı fotoğrafına başka bir açıdan bakıyorum. Bir yandan, hak vermek lazım ki yurtdışında, Türki cumhuriyetlerde bile bu tür görsellerin "Erdoğan halk ile iç içe, her akşam yoksul insanlarla iftar yapıyor " algısı oluşturduğu söylenebilir. Öte yandan, aynı eve dışarıdan, pencere tarafından bakıldığında, fotoğrafın masada oturan görevli fotoğrafçı tarafından çekildiği anlaşılıyor. Yani evde masa yok değil, hatta yerde yemek yiyen bir aile olmayabilir. Belli ki özel ışıklandırma ekipmanları ile gayet profesyonel bir çalışma yapılmış. Hatta bu "fakir" ailede, ayrı ayrı üç sini konularak, sosyal mesafe bile gözetilmiş. Sinide yemek yemenin ve yerde yemenin bir fakirlik göstergesi olmadığını herhalde hepimiz pekiyi biliyoruz. Pek çok muhafazakâr ve mütedeyyin insan alışkanlıktan dolayı veya peygamberin sünnetini devam ettirmek için yerde yerler, masada yemenin Allah'ın nimetlerine karşı bir kibir göstergesi olduğuna inanırlar.

Gelelim şu konuya, bu bir ihmali mi? Ankara'da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı diye gösterişli bir bina var, burada yüzlerce, binlerce kişi çalışıyor. Yani Erdoğan'ın nerede, neyi ve nasıl söyleyeceğine Fahrettin Altun kendi başına da karar vermiyor, çok ciddi bir ekip çalışmasının ürünü bütün bunlar. Kısmi kapatma (her ne demekse) kısıtlamalarının açıklandığı günün akşamı bu görsellerin tüm basın yayın kurum ve kuruluşlarına servis edilmesi bir hata veya gaf olabilir mi? Elbette olamaz. Pandeminin zirve yaptığı günlerde düzenlenen lebalep kongreler, Erdoğan'ın her fırsatta halkla iç içe olması, çay paketleri dağıtması, kongre ve mitinglere ara verilmemesi, şehit ailelerinin külliyedeki iftar programları ve masasında ağırlanması şeklinde pek çok başka örnek sıralanabilir. Bana kalırsa uzun bir süredir verilmek istenen mesaj şu: Tanrı Başkan modeli ve algısı. Yani, siz aç kalabilirsiniz, hasta olabilirsiniz, ölebilirsiniz de. Çünkü fanisiniz. Bugün var, yarın yoksunuz. Hz. Başkan Erdoğan ise 10 milyon kilometrekareye hükmeden Osmanlı İmparatorluğunun devamı olan bu kutsal ülkenin ve toprakların hem idari hem askeri yöneticisi olarak, Allah'ın bir gölgesi ve halifesi olmak suretiyle, kusurlardan münezzehtir. Neredeyse ölümsüzdür. Ona fani insanlara işleyen şeyler işlemez, hiç sıkıntıya girmez, üzülmez, sizin gibi acıkmaz, susamaz, uyumaz, tuvalete gitmez, gereksiz duygulanmaz, sizin gibi acı duymaz. O nedenle sizin yapamadığınız her şeyi yapmaya kadir ve muktedirdir o! Ve şüphesiz ki Hz. Musa için Hz. Harun, Hz. Muhammet için Hz. Ebu Bekir ne ise, Hz. Erdoğan için Hz. Bahçeli de odur…

Bir de Merkel denilen düşük profilli, fakir ve fani bir Alman başbakanı var, duymuşsunuzdur. Bir basın toplantısında bir gazeteci Merkel’e sorar: Üzerinizdeki takımı daha önce de giymiştiniz, başka yok mu acaba?

Merkel cevaplar: Ben bir devlet çalışanıyım, manken değilim.

Yine bir basın toplantısında ona sorarlar: Evinizi temizleyen, yemek hazırlayan hizmetçileriniz var mı?

Cevap: Hayır, yardımcım yok, ihtiyacım da yok. Eşim ve ben ev işlerini kendimiz yapıyoruz.

Başka bir gazeteci sorar: Çamaşırları kim yıkıyor, eşiniz mi siz mi?

Merkel cevap verir: Giysileri ben ayırıyorum, çamaşır makinesini eşim çalıştırıyor, genellikle geceleri çalıştırıyor çünkü elektrik müsait; o saatlerde çok kullanan olmuyor, ama en önemlisi komşuların rahatsız olmaması, çünkü komşularla aramızdaki duvar kalın değil.

Ve ekler: Bana hükümetteki çalışmalarımızı, başarı ve başarısızlıklarımızı sormanızı bekliyordum.