"Bu takım; hayal gücü, idealizm ve şiirin birleşimi. İnsanlar onların hayallerini yansıttığımız için bizi izlemeye geliyorlar. Futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha önemlidir."

Socrates

Futbolun beşiği, futbolu yeniden icat ederken, aslında futbolun bir oyun olduğunu ve onun estetiğini gösteren unsurlarla çevrelenmiş Latin Amerika'da bugünkü görüngüden bahsetsek belki en komik belki de en acıklı hikaye çıkıyor karşımıza.

Artık Brezilya Milli Takımı Socrates'in bahsettiği güzellikte oynamıyor; Ronaldinho gibi futbolun estetiğinin son temsilcileri kadroda yok.  Kadroda ikili mücadelelerde didişmeyi iyi becerebilen, ‘savaşkan’ orta saha oyuncuları (box to box midfielder) var artık (Paulinho, Ramires, Luiz Gustavo,Fernandinho gibi). Arjantin'de Aguero, Messi gibi yaratıcı oyuncuların birlikte oynaması eleştiriliyor.

Öncelikle bu dönüşümün genel futbol fotoğrafıyla açıklanabileceğini belirtelim. Ama yazımızda bağlantı kuracağımız kısım bu taraftan çok, oyuncu göçü ve etkisi üzerine...

Latin Amerika'da kumsalda, sokak arasında vb. birçok yerde futbol oynayan çocuklar, yakınlarındaki küçük bir kulübün seçmelerine katılmayı, yaşamlarındaki sıkıntılardan kurtuluşun yolu olarak görüyor. Bu çocuklar, şanslıysa ve eğer yeteneği de gelişebiliyorsa, hemen bir büyük kulübe yolculuk başlayabiliyor ya da çok öne çıkan bir yetenekten bahsediyorsak, ileri kapitalistleşmiş ülkelerin tekel kulüpleri çocuğu hemen altyapılarına alabiliyor. Bu durumun genel hareketin içindeki payı azımsanmayacak oranda ve yine bu durum, sömürünün bir parçasını oluşturuyor.

Bir 'yıldız' olma ihtimali bulunan kişi için bu yol, bazen direkt ülkesine bazen de Avrupa'ya varabiliyor. Transferler ne kadar fazla olursa, aracılar da o kadar kazanıyor. Onlarla beraber, onları üreten ileri kapitalistleşmiş ülkelerin tekel kulüpleri de kazanıyor; futbolcunun oynadığı veya yetiştiği mahalli ekiple arasındaki uçurumun büyümesi de devam ediyor.

'Yıldızlaşan' futbolcu; La Liga, Seri A, Bundes Liga veya Premier Lig’e vardığında, artık futbola başladığındaki oyunundan çok başka bir şeyle, makine futboluyla, tek tipleşen bir oyun(cular)la karşılaşıyor. Burada yetenek ölçülüyor, sınıflandırılıyor ve değerlendirme fiziksel ölçütlerle yapılıyor. Belki de Latin Amerikalı olduğu için Garrincha’yı hatırlıyor. Fiziksel yetersizlik olarak ortaya koydukları birçok şeyin futbolda nasıl da yeteneğe dönüştüğü aklına geliyor. Fakat sahada artık spontane davranışa izin yok; çünkü bu yapıldığında hata olarak kavramsallaştırılıyor ve özellikle Latin Amerikalı oyuncular az antrenman yapmakla itham edilerek, sürekli olarak makine futbolunu meşrulaştıran kavramlar bu ithamlara eşlik ediyor.

Hemen her Latin Amerikalı oyuncu için Premier Lig ve La Liga, gösterinin futbolunda kendilerini en iyi pazarlayacakları yere karşılık geliyor. Orada var olabilmeleri de artık yeteneklerinin gelişimlerini ne kadar durdurup robotlaşabildikleriyle ilişkili oluyor.

Bugün yurtdışında oynayan Arjantinli her iki futbolcudan biri; yurtdışında oynayan her dört Brezilyalı oyuncudan üçü Avrupa’da forma giyiyor. Bu oyuncular gittikleri Avrupa liglerinde yetenekleriyle ligin izleyici sayısını ve pazarlanabilirliklerini artırıyorlar;  bu da kulüplerin Avrupa kupalarında daha başarılı (!) olmalarını sağlıyor. Diğer kulüplerle aralarındaki eşitsizlik büyüyor.

İleri kapitalistleşmiş ülke kulüpleri dünyada bir anlamda insan kaynaklarını sömürüyor. Bunu da uluslararası tanınırlıkları, medya güçleri ve GOÜ’lerin kulüpleriyle kurdukları anlaşmalarla sağlıyorlar. Bu açıdan bugün futbolcu göçü, ileri kapitalistleşmiş ülke kulüplerinin tekelleşmesini üretiyor.