”Gelin hep birlikte basit önlemler alalım. Mesela, alışverişe çıkmadan önce, alınacaklar listesi hazırlayalım. Porsiyonlarımızı küçültelim. Sadece ihtiyacımız kadar olanı alıp, bozulacağını bildiğimiz yiyecekleri istiflemekten vazgeçelim. ”
İnternet hızı karşısında Bayan Erdoğan böyle söyledi demenin de bir manası kalmadı. Duyan duydu, hak veren, tepki gösteren anında bilinir oluyor.
“Porsiyonları küçültelim” sözünü herkese söylemiş olamaz. Porsiyonun ne olduğunu bilmeyen dünya kadar insan var. Bir de bu sözcük göreceli herkes için farklılık gösterebilir. Diyetisyenlere göre porsiyon ölçüsü kişinin eli kadar. Makarna, pirinç bulgur pilavı 3 yemek kaşığı. Bu da elin sıkılı yumruk haline eşitmiş.
El var el var. Eli uzun var, eli büyük var. Eli ayağı olmayan var. Eli uzunda yok yok. Kiminin de elinde avucunda yok. Bir porsiyon peynirin ölçüsü bir kibrit kutusu kadarmış mesela. Bir porsiyon kuru yemişin ölçüsü de bir avuç. Porsiyonlarımızı küçültelim sözü sanırım “askırıncaya tıksırıncaya kadar yiyenlere” söylenmiş. İster onlara isterse elde avuçta olmayanlar için söylensin, sağlık için porsiyonları küçültelim(!)”Önce Ekmekler Bozuldu” diyerek Oktay Akbal’ı, ”Önce Ekmek” ile Orhan Kemal’i analım. Ekmeğin gramajı git gide küçülürken “bilerek ve isteyerek” ekmekle beslenenleri düşünüp israfın önüne geçiyorlar, ne güzel. Yoksullaşırken halk peyniri kibrit kutusu kadar almaya başlamış, porsiyon hesabı bunu da gerektiriyor mu.
Herkesin derdi başka. Kimi ekmek bulamaz kiminin sofrasında kuş sütü eksik. Paylaşım eşit ve adil değil. Herkes ihtiyacı kadar mı tüketiyor. Herkesin kazancı farklı. Kiminde milyon varken kiminde birin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Durum böyle olunca herkesin dünyası farklı, herkesin dünyalıkları da farklı haliyle. Kiminin sofrasında neden kuş sütü eksik. Kuş sütü onların hakkı(!)Kimi evine ekmek götüremiyor işi yok, işi olanın aşı pardon porsiyonu küçülmüş. Kuruyemişi avuç avuç değil bir avuç tüketmeyi hayal ediyor.
Duymayanlara iki fukaranın hayalini anlatayım: Biri diğerine zengin olursan ne yersin diye sormuş. Soğanın cücüğünü cevabını alınca kızmış. Bana bir şey bırakmadın diye. Fukaranın düşü soğanın cücüğünü yemek.
Ekmeğimizle oynamayın!
Olmayan ekmekle, gitgide küçülen ekmekle oynamayın. ”Zulmün artsın ki tez zeval bulasın” diye bir söz var, zulüm arttıkça zalim tez elden gitmiyor. Daha çok sindiriyor. Ekmekler küçüldükçe yoksulluk arttıkça düşkünlük artıyor. Ekmeği küçülenler bir araya gelmesin isteniyor. Buna da şükür desinler isteniyor.
Peki hep böyle mi gidecek, yoksulluk yoksulluk nereye kadar? İşin sırrı birleşmekte. Birleşince, itiraz edince, hakkı olanı isteyince. Haksıza, hukuksuza yolsuza hep beraber dur deyince değişecek her şey. Uzakmış gibi hayalmiş gibi görünebilir ama kaza geliyorum demez.