Cumhuriyet gazetesinde 16 yıl çalıştım (1992-2008). 28 Şubat (1997) müdahalesi, 27 Nisan 2007 e-muhtırası, ‘AK Parti’nin kapatılması davası’ gibi ‘kırılma noktaları’na orada tanık oldum.
Gazetenin bazı fanatik okurları ve bazı yazarları benim gazetedeki varlığımdan hoşnutsuzluklarını Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’a iletiyorlardı.
Zaman zaman İlhan Ağabey’le sohbetlerimiz oluyordu. Bana ‘uyarı’larda bulunuyordu. Çizgimi sürdürdüm ve gazete yönetimi de doğrudan beni engelleyici bir tutum almadı. İlhan Selçuk’un bu alandaki hakkını teslim etmeliyim.
O dönemlerde başka şeyler de yaşanmış...
Cumhuriyet’in 28 Şubat dönemindeki Yayın Koordinatörü Hikmet Çetinkaya’ydı. O zaman anlatmamıştı. Belli ki benim duymamı istememişti. Yıllar sonra dinledim... 

Özkasnak’tan telefon talimatı
Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri ve 28 Şubat müdahalesinin ‘güçlü’ isimlerinden Tümgeneral Erol Özkasnak, o günlerde Hikmet’e telefon ediyor...
O zamanlar belli ki böyle telefonlar alışılmış müdahalelerdi. Generaller, gazete sahiplerine ve yöneticilerine telefon edip, talimatlar verebilen, tehditlerde bulunabilen, yazarlar konusunda ağır hakaret içeren ifadeler kullanmaktan çekinmeyen bir tutum içindeydiler. Talimatlarının çoğunu da uygulatabiliyorlardı.
Yalan haberler yapılıyor, “Andıç” belgeleri hazırlanıyor ve toplumun her alanında olduğu gibi medya alanında da yıkıcı bir hava esiyordu.
Bunların en çarpıcılarından birisi Şemdin Sakık’ın “uydurulmuş” ifadesiydi. Kuzey Irak’ta yakalanan PKK liderlerinden Şemdin Sakık’ın sahte ifadesini hazırlamışlar, gazetelere servis etmişlerdi. Bazı gazetecileri, aydınları ‘PKK ajanı’ ya da ‘Apo’dan para alan kişiler’ olarak gösteren bu yalan ifade, belli gazetelerin manşetlerinde yerini almıştı. Gazeteciler kovuldu, Akın Birdal vuruldu.
İfadenin yalan olduğu bir süre sonra anlaşıldı. Ancak olan olmuştu. Militarist hegemonya pekiştirilmişti...
Bizim öyküye dönersek...
Hikmet Çetinkaya’yı arayan Erol Özkasnak önce gazetenin Erzurum muhabiri Recep Kapusuz’un bir haberini kaldırmasını istiyor. Sağlam bir kaynağa dayanmayan bu haberi Hikmet zaten taşra kalıbından sonra çıkartmış...
(Haber, Erzurum’da bir subayın bir generali zehirlemek istemesi üzerineymiş...)
Özkasnak, gazetenin taşra kalıbında gördüğü bu haberden yola çıkarak söylemek istediklerini Çetinkaya’ya söylüyor. Recep Kapusuz’un görevine son verilmesini istedikten sonra asıl meseleye geliyor: Aydın Engin’in ve benim Cumhuriyet gazetesinden kovulmamızı istiyor. Gerekçelerini de sıralıyor... 

Selçuk ve Çetinkaya’dan ‘hayır’
Bizimkine ‘paralel’ bir öyküyü aynı dönemde Nazlı Ilıcak da yaşamış. Özkasnak, Mehmet Emin Karamehmet’e de telefon etmiş ve Nazlı Ilıcak’ı Akşam gazetesinden attırmayı başarmıştı...
Hikmet Çetinkaya bu müdahaleden hoşlanmadığını hissettiren bir hava içinde şu cevabı veriyor: “Sayın komutan sizin buyruğunuzla kimseyi çıkaramayız”. Özkasnak ısrarlarını sürdürüyor. Hikmet de bunun üzerine, “Tamam ben bu durumu Yayın Kurulu Başkanımız İlhan Selçuk’a aktarırım” diyor.
Hikmet, İlhan Ağabey’e giderek durumu anlatıyor. İlhan Selçuk da, “Onlar kendi işlerine baksınlar. Aferin iyi cevap vermişsin” diyerek Hikmet’in itirazına arka çıkıyor. Özkasnak daha sonra birkaç kez daha İlhan Selçuk’u arıyor. İlhan Selçuk bir süre bu telefonlara çıkmıyor...
Sonunda Özkasnak’ın telefonuna çıkmak durumunda kaldığında... “Herkes görevini yapsın. Başka işlere karışmasın” şeklinde bir cevap veriyor... Bunları da Hikmet’e söylüyor. Tabii bu konuşmalardan ve hakkımızdaki “kovulma” talebinden o dönemde haberimiz olmamıştı. İlhan Selçuk, yapılan müdahaleyi bize duyurmak istememişti.