Bu hafta özgürlükçüler için kara bir hafta oldu. Emekten yana, hak ve özgürlüklerden yana üç değerimizi peş peşe kaybettik. Üçünün de ölümü özgür birey ve özgür toplumu savunan bizleri derinden etkiledi. Yaşamları ve yaptıkları ise hep olumlu izler olarak hak ve özgürlükler mücadelemizde parlayan ışıklar olarak kalacak.

Avukat Metin Özdemir inanmış bir insan hakları savunucusuydu. Sosyalizme inanarak yaşadı. Gerek özgürlükçü mücadelemizde gerekse insan hakları mücadelemizde hep yanımızda oldu. Gösterişi sevmezdi. Hep mütevazı kaldı. Kariyerizme bulaşmadı.

Emekli askeri albay yargıç avukat Levent Akyüz militarist bir kurumda yıllarca kalmasına rağmen asla demokratlıktan taviz vermedi. 1979’lu yıllarda başkanlığını yaptığı Askeri mahkemeden askeri yarbay savcı Refik Kara ile birlikte mülga Türk Ceza Kanunu’nun ünlü faşist maddeleri TCK 141 ve 142 için anayasaya aykırılık başvurusu kararını çıkardı. Bu maddeler Mussolini İtalyasından alınmıştı. Emekten yana sosyalist düşünceleri ve örgütlenmeleri yasaklıyordu. Levent abilerin kararı üzerine iktidar ve Genel Kurmay küplere bindi. Devletin tabularına dokunulmuştu. Levent abilerin mahkemesi feshedildi. Refik Kara ile birlikte Levent abi derhal emekliye sevk edildi. Emekli olduktan sonra her ikisi de toplumsal muhalifleri mahkemelerde savundular. Birçok davada birlikte olduk. Ve hep tertemiz demokrat kaldılar.

Prof. Dr. Yücel Sayman, İstanbul Baro tarihinin en özgürlükçü başkanı. Üç dönemlik yönetim dönemi İstanbul Baro tarihin en özgürlükçü yılları oldu. İlk defa en büyük metropol barosu şovenizmden ve burjuva milliyetçiliğinden koptu. Emeğin yanında yer aldı. Hak ve özgürlüklere enternasyonal baktı. Dillerin ve halkların hak eşitliğini, temsili demokrasiyi değil, doğrudan demokrasiyi savundu. Halkın da yargılama faaliyetine katılımını savundu. Cumhuriyet tarihinin her açıdan en kritik davası olan Öcalan yargılamasında ilk duruşmaya Yücel Sayman Baro başkanı sıfatıyla gözlemci olarak katıldı. Sanık hakları adına, dürüst yargılanma hakkı adına. İmralı yargılamasında hukuk rafa kaldırılmıştı. Her şey genelkurmayın sözlü talimatlarıyla işliyordu. Faşist bir yarı askeri başbakanlık kriz yönetim merkezi ne istiyorsa o yapılıyordu. Bu merkezin anti-demokratik yönetmeliği için Yücel Sayman başkanlığındaki İstanbul baro yönetimi idari yargıda iptal davası açtı. Ne var ki idari yargı Sayman yönetiminin cesaretini gösteremedi. Yücel Sayman yönetimindeki İstanbul Barosu 1990’lı yılların savaş politikalarına da karşı çıktı. Cezaevlerindeki korkunç hak ihlallerine karşı hep diri tavırlar alındı. Türban yasağına da karşı çıkılarak türbanlı stajyerlerin staj bitiminde özgürlüklerine saygı duyularak avukatlık ruhsatları teslim edildi.

Yücel Hoca öğrencilerine ve avukatlara hukukun bir sanat olduğunu, üstelik güzel sanatlardan olduğunu söylerdi. Avukatlık onurunu egemenlere karşı hep dimdik tuttu. Avukatın devletin değil, halkın avukatı olması gerektiğini sürekli dile getirdi. Hukukun yukardan talimatla değil aşağıdan yukarıya doğru üretilmesi ve örgütlenmesi gerektiğini özellikle vurgulardı. Onun döneminde staj eğitim merkezi bir hukuk okulu gibiydi. Tüm komisyonlar özgürce ve üretken bir şekilde çalıştı. Yücel Sayman sosyalist düşüncelere de sempatizandı. Gençliğinde de sosyalist pratik içinde yer aldı. Ne var ki Yücel Sayman döneminden sonra İstanbul baro yönetimine şoven burjuva milliyetçiliği ve militer ideoloji tekrar hakim oldu. 

Bu değerlerimizi insan hakları ve özgürlükçü hukuk mücadelemizde hep saygıyla yaşatacağız.