Soner Yalçın ve arkadaşlarının gözaltına alınmasına sevinenler olmuştur mutlaka. Çünkü burası Türkiye.

Almanların ‘Schadenfreude’ dediği, ‘başkasının başına gelen felaketten zevk alma‘ durumu bizde çok yaygın.

Odatv’de benim hakkımda da hiç hak etmediğim ağır yorumlar yayınlandı ama ben sevinenler arasında değilim.

Kendi kendime ‘Bu işe en çok sevinenler kimdir?’ diye sorduğum zaman ‘gerçek Ergenekon sanıkları’ cevabına ulaşıyorum.

Çünkü biliyoruz ki bu davada katiller, faili meçhul infaz yapanlar, ellerindeki devlet gücünü adam öldürmek için kullananlar, yazara-çizere, sanata, bilime düşmanlık edenler, bu memleketi karanlık bir işkence ve katliam cehennemine çevirmek için operasyonlar düzenlemiş olanlar var.

Türkiye’nin demokrat kamuoyu ‘Sonunda adalet yerini bulacak. Bu caniler hak ettikleri cezalara çarptırılacak’ diye umutlanırken, Ergenekon davası yön değiştirip gazeteciye, yazara, çizere yönelen bir seyir izliyor.

Böylece içerideki gerçek katillere ‘Bakın, böyle bir şey yok. İftira atılıyor, muhalifler susturuluyor’ deme fırsatı verildi.

Kamuoyu ‘Acaba bu gerçek bir dava değil de bir muhalif sindirme operasyonu mu?’ sorusunu sormaya başladı.

En büyük kayıp budur.

***


Basın konusundaki düşüncelerim açık. Geçmiş yazılarımı okuyanlar bu konudaki tavrımı bilirler.

Ayrıca bu düşüncelerimi Yargıtay’da görülen bir ‘murafaa’ sırasında da anlattım.

Hukuk güçsüzü, güçlüye karşı korumak için vardır.

Hükümet, emniyet, ordu basından güçlüdür. Dolayısıyla basının bu güçlere karşı korunması gerekir.

Ama vatandaş, basın karşısında güçsüzdür.

Burada basına karşı korunması gereken, vatandaştır.

***


Kısacası basının hükümetten ve devlet organlarından korkmadığı, ürkmediği bir özgürlük ortamını arzuluyorum.

Ama aynı zamanda basının vatandaş karşısındaki gücünü sınırlayacak; elinde kalem olanları sorumluluğa davet edecek, hakareti, iftirayı, linci önleyecek kadar kuvvetli yasalara sahip olmamız gerektiği fikrindeyim.

Makul değil mi?

Çocuklarımız tehlikede mi?

Şırnak’ta bir yüzbaşı, emrindeki askerleri hedef tahtasının yanına yerleştirip, yere eğilerek bacaklarının arasından atış talimi yapmış.

Geçen yıl bir başka teğmen, bir erin eline pimi çekilmiş bir el bombası vermiş ve 3 askerin şehit olmasına yol açmıştı.

Bu adamlar, sadist duygularını askerler üzerinde tatmin etme cesaretini nereden alıyor?

Gencecik çocuklar davullarla zurnalarla uğurlanırken askerlik görevlerini yapmaya mı, yoksa bazı komutanların elinde ölmeye mi gönderiliyorlar?

Bu çok ama çok vahim bir durum!

Bakalım Genelkurmay soruşturması kamuoyunu tatmin edecek, evlatlarını askere gönderen ailelerin yüreğine su serpecek bir sonuca ulaşacak mı?

Bekleyeceğiz!