Parmaklıklar arkasına kapanmak nedir gördük
Yargıç nedir, yargı nedir, yargılanmak nedir gördük
Kaç dönemin ağrısı vurdukça gözlerimize
Bin yıl yaşamış gibi, yaşlanmak nedir gördük.
Şükran Kurdakul, Yaşadıkça, Acılar Dönemi
Bu memlekette ne kadar çok ‘’acılar dönemi’’ var say say bitmez. Bazıları;Takrir i Sükun, Şeyh Sait, 1937-1938 Dersim, 51 Tevkifatı, 5-6 Eylül, 12 Mart 71, Sansaryan Han işkenceleri, idamlar, Maraş Katliamı, 12 Eylül 80, 2 Temmuz Sivas, Beyaz Toroslar, Gözaltında Kaybettirmeler, 19 Aralık ‘Hayata Dönüş’, Suruç ve 10 Ekim Gar Katliamları...
Nazlı Kahraman Demir'in ‘gece kitaplığı’ içerisinde yayınlanan ‘’Ölüm Hücresi’ de bir ‘acılar dönemi’ kitabı. Bu dönemi yaşayanlar yazarak tanıklık görevlerini yerine getiriyorlar. Her ‘acılar dönemi’ kendi edebiyatını da yaratıyor. Şiirden romana, araştırma incelemelerden resim ve heykel sanatına kadar, kimi sanatsal değeriyle kimi anı aktarmacılığı yoluyla ‘acılar dönemi’ne ışık tutuyor. Ne kadar çok ışık o kadar aydınlık, biliyoruz bunları hep. Bir daha bir daha yaşanmış karanlık dönemler, yetsin artık, yetsin!
‘Ve su gibi akıp gider zaman’, ’Hiç yaşanmamış gibi’. Kitap, bu iki cümle ile önsöz yerine geçebilecek dizelerle başlıyor. Toplamda kırk iki ara başlıkta anlatılıyor. Bu ara başlıklar hem birbirinden bağımsızmış gibi duruyor hem biri olmadan eksik kalacakmış gibi. ’Acılar dönemi’nin ‘Ölüm Hücresi’ 12 Eylül karanlığı/faşizmi dönemine odaklanıyor. Çocukluktan gençliğe, eve gelen ilk televizyondan aile yaşantısına bir çok ayrıntıya rağmen sürüp giden karanlık, günümüze ulaşmış durumda. Bir şekilde aşılacak elbet.
-‘’Adın ne?’’
-‘’Her yer yeşil. ’’
-‘’Bacı sana ne yaptılar?’’
-‘’Her yer yeşil. ’’
-‘’Emniyetten mi geliyorsun?’’
-‘’Her yer yeşil. ’’
Derin Araştırma Laboratuvarı; DAL.
Derinleştirilmiş Araştırma Laboratuvarı deneylerinden geçip hapishane koğuşuna getirilen bir ‘şanslı’ tutuklunun durumu bu. DAL’dan gelen birine sorulan ve alınan cevap, her şeyi yeterince anlatmıyor mu?
Laboratuvar, sözcüğü bilime ne kadar yakın ise ‘DAL’ o kadar uzak. 1970’li yıllardan 80’li ve 90’lı yıllara Ankara Emniyet Müdürlüğünde faaliyet gösteren bir işkence merkezi. Birbirinden ilginç ve alçakça işkence yöntemlerinin uygulandığı derin laboratuvar.
Ölüm Hücresi’de ‘DAL’da Sorgu’ bölümünde aklıma Hasan Asker Özmen geldi. Adli Tıp Raporuna göre; “Ankara Emniyet Müdürlüğünde sorgulanırken gözaltında bulunduğu Emniyet Müdürlüğünün nezarethanesinde ölü olarak bulunan sanığın ölümünün, yapılan otopside sanığa elektrik verilmesinden mütevelli”’ ve “Kötü muamele sonucu öldüğü iddia edilen şahıs” olarak geçer Hasan Asker Özmen’in adı. Oysa O, geleceği elinden alınmış Hacettepe Üniversitesi Fizik Bölümü öğrencisi bir devrimciydi. DAL’ın tezgahından yüzlerce belki de binlerce devrimci geçti. Behçet Dinlerer’den İmran Aydın’a birçoğu hala genç anılarımızda. Ne de olsa, ’’Ölüler Genç Kalır’’ (Anna Seghers)
Ankara'nın DAL’ı var, Mamak Askeri Cezaevi var, Mamak Askeri Cezaevi’nde ölüm hücreleri var. Diyarbakır Askeri Cezaevi var, İstanbul’un Gayrettepesi var. Bilmem hangi şehrin 2. şubesi, değişik harf tipinde hapishanesi var. Var var oğlu var. Ne de olsa işkence sistematik olarak uygulandı ‘Acılar Dönemi’nde.
Geçti mi bu dönem sahi? ’Geççek’mi yoksa...
‘’Ölüm Hücresi’’ sadece işkenceyi anlatmıyor. Aslında bu kitap Nazlı ile Rıza’nın bu güne kadar uzayıp gelen aşkını da anlatıyor. Kitabın kapağındaki karikatürü çizen Rıza’dır. Nazlı işkenceli sorgulardan ‘’Ölüm Hücresi’’ne Mamak Askeri Cezaevindeyken çizilmiş siyah beyaz bir karikatür olarak yıllarca saklanmış. Kitabın yayımı ile birlikte renklendirilerek kapağı oluşturmuş.
İçeride işkenceler, baskılar, direniş ve özlemler. Dışarıda baskı, özlem ve çaresizlikler. Bir diğerine karışmış. Umut var. Her şeye rağmen. Umut...
(... )
‘’Biz ki acılar döneminden
Ellerimizi kirletmeden geçtik.
Direncim senin olsun.
Sevgim senin olsun’’
Şükran Kurdakul, Armağan, Acılar Dönemi