Kandil'le Öcalan arasında bu konuda bir ayrılık var mı? İddia edildiği gibi Öcalan sürecin dışına mı itiliyor?

Ortadoğu gazetesinin dünkü manşeti: “İmha harekâtı lazım.” MHP’ye yakınlığıyla bilinen bu gazete Devlet Bahçeli’nin son olaylardaki yaklaşımını yansıtıyor. Başlık, bir cephedeki “günün ruhu”nu güzel özetliyor.
Başbakan’ın öfkeli, tepkili konuşmaları da sürüyor, Kandil’den gelen tehditler de…
Sivil alan ortada kaldı. Çözümün müzakereden geçtiğini düşünenlerin fazla sözü kalmadı.
Seçimlerden bu yana, iki taraflı bir hesaplaşma hazırlığının yükselişini adım adım gözledik. “Siz Hatip Dicle’nin cezasını bir an önce kaldırmazsanız” diye başlayan boykot çizgisi, bir aşamadan sonra, PKK’nın eylem alanını genişletmesine destek verir duruma dönüştü.
PKK, seçim sonrası siyaset alanındaki gerginliğin tırmanmasını mı gerekçe olarak kullandı, yoksa bizzat bu gerginliğin tırmandırılmasını mı planladı bunu saptamak o kadar kolay değil.
Devlet içindeki savaşçı enerji ile PKK içindeki çatışma enerjisi birbirini yeniden besliyor. Bu kez geçmiştekinden farklı olarak taraflar ellerindeki son “savaş kozu”nu piyasaya sürüyor gibiler. 

Yeni savaş anlayışı
Devlet içindeki durumu az çok okuyabiliyoruz. Yeni anlayış şöyle özetlenebilir: Bugüne kadar askerin egemen olduğu “PKK ile savaş” konsepti, değişiyor. “Artık sürece hükümet kumanda edecek” diyen ve bu anlayışla PKK’yı Kandil’de imha edeceğine inanan bir yeni strateji yürürlüğe konuyor. Bir gazetenin dünkü başlığı bu mantığı anlamamızı sağlayacak nitelikte: “Polis hainleri Kobra ile vuracak…” Yani polis devreye giriyor ve PKK ile uzlaştığı düşünülen ordu egemenliğini kaybediyor.
PKK’nın çatışmayı tırmandırmasının ardındaki anlayışı okumak o kadar da kolay değil. Günlerdir, yörenin önde gelenleriyle düşünce alışverişindeyim. “PKK ne yapmak istiyor?” diye soruyorum.
Cevapları şöyle sıralayabilirim: Sürecin müzakere için masaya yatırılması ve barışçı çözüm ihtimalinin gelişmesi karşısında, Kandil bu sürece aktif olarak müdahale etmek istiyor. 30 yıldır dağda olan ve yaşları 60’ları bulan dağdaki önderlik, “Kürdistan’ı ben yönetirim, yönetmeliyim” diye düşünüyor. Onları dışında bırakacak bir çözümün çözüm olmayacağı mesajını veriyor.
Kandil’le Öcalan arasında bu konuda bir ayrılık var mı? İddia edildiği gibi Öcalan sürecin dışına mı itiliyor? Biliyoruz ki, Kandil, böyle bir açık tutumu bu koşullarda alamaz. Öcalan’ı dışladığını gösteren bir çıkışta bulunamaz. Ancak şurası bir gerçek ki, Kandil’in hedefleriyle, Öcalan’ın hedefleri arasında farklılık oluştuğu da bir vakıa.
Öcalan, kendisinin özgürlüğünü de hedefleyen bir uzlaşma siyasetinden yana. Bunun da ancak müzakere ortamının korunmasıyla olacağını biliyor. Kandil ise geleceğini planlamaya yönelik değişik bir strateji izliyor. Bu farklılıklar, süreç içinde bir ayrışmaya neden olabilir.
Öcalan hâlâ çözüm için önemli bir adres. Çatışma ve gerginlik, asıl tahribatı sivil alanda yapıyor. Onların inisiyatifini ve etki alanını yok düzeyine indirgiyor. Çaresizleştiriyor.
Bir gazete başlığı daha: BDP krediyi tüketti. Bu ne demek, artık sizi muhatap kabul etmiyoruz demek. Zaten şu an hükümet içinde oluşan yargı, BDP ile çözüm ortamının yaratılmasını mümkün görmüyor. İnisiyatifsiz oldukları düşünülüyor. 

Müzakereye döneceğiz
Şimdi inisiyatif elinde silah olanlara geçmiş gibi. Peki nereye kadar?
Hükümet de, PKK da, kamuoyu da biliyor: Bu çatışma ortamı, gencecik çocuklarımızın ölümü, ülke kaynaklarının savaşta tüketilmesi, askerin yeniden devreye girmesi ve sonuçsuzluğun bir kez daha kanıtlanmasından başka netice vermez.
O zaman iki tarafa da “dur” diyecek bir çıkış gerekli. PKK’nın şiddeti tırmandıran çizgisine bir şey demeden, hükümetin savaş hazırlıklarının karşısına dikilmek inandırıcı olmuyor. PKK pusularında yaşamlarını yitirenler de bu ülkenin çocukları.
Tabii ki sonuçta çözümü hükümetten isteyeceğiz, barışçı bir ortam sağlamasını öncelikle ondan talep edeceğiz.
Ama bizlerin PKK’ya söyleyeceği, söylemesi gereken şeylerin olduğunu da unutmayalım.