Merkeze yakınım, kaybettikçe kazanırım. Sınırlarım yok benim, tek sınırım sensin, sen ki bensin aslında. Kıyıda, köşede, kenarda değil. Tam orada, arada, sınırda... Toparlanmak lazım çarçabuk, uyumadan ve uyutmadan, sınırda zaman süratle geçer. Yükün artar, gücün azaldığında. Hiçlikte yittikçe giderek merkeze yaklaşırsın, sahip olduğun tüm çekimini emanet ederek, teslim olarak, kendinden uzaklaşarak...


Gölgendeyim ama gölgeler karanlıkta gözükmez. Karanlık çökmeden aydınlanmaz bazıları. Sana benzemiyor artık aynalar. Tozlu raflar daha da tozlandı. Oturuyor görünüyor, ama hep tetikte ve ayakta. Seyyah kuşlar ne fazla hızlandı. Denizler yine göz kırpıyor, sular yalazlandı. Yalnız kalmış en seyirlik adalar, kadim dinginliklerini dalgalandırmadalar...


Kollarımı tam açtığımda, hak ediyor muyum veya hak ediyor musun bensizliği? Göğsüme doğru vurup duran, hangi sözündür, hangi bakışın, hangi esnek gizemindi. Esrar seviyor diye, efsuna boğulmak mı gerekirdi. Cevabı belli olsa da yine aynı soru sorulur. Bir şey istedim ve çok istedim. Geri dönmek değildi niyetim. İleri gitmek hiç değil. Oysa portatifti mutluluk, ölesiye devingen ve sığıntı...