Patrimanyal rejimin tek kişi tiranlığı, cumhuriyet tarihinin en makyavelist, oportünist iktidarı. Burjuva iktidarı da diyemeyiz. Lümpen burjuva demek sanki daha doğru. Tutarlı ideolojisi olmayan, yağmacı, çıkara göre politikalar üreten, belirli bir sınıf ahlakı olmayan kendisinden, her an her şeyin beklenebileceği bir iktidar türü.

23 Haziran İstanbul yerel seçimi, bir yerel seçim olmanın ötesinde anlam taşıyor. Tiranlığın geriletilmesi için, 2023’ü beklemeden, bu iktidardan kurtularak, yeni özgürlükçü anayasal parlamenter demokrasi hedefinin kapısını çalmak için.

Tiranlık tüm politikaları iflas ettiği, kendi yandaşlarında dahi kısmen de olsa inandırıcılığını yitirdiği için çırpınıyor. Öne sürdüğü aday Amed’te ilk meclisteki Kürdistan, Lazistan milletvekillerini hatırlıyor. Valileri Dersim tabelasını kaldırırken, Dersim katliamından bahsediyor. Dillerin zenginliğinin korunmasından bahsediyor. Şirket devletin başı ana dilde eğitim hakkı dahi tanınmayan Kürtlerin, hiç kimse hakkını çiğneyemez diyebiliyor. Hala Kürtleri aldatılarak yönetilebilecek bir halk olarak görüyorlar. Durumu garantiye almak içinde sözde doçent, büyük bir olasılık bir MİT elemanını İmralı’ya gönderiyorlar. Resmen inkar da etseler, idari birim gibi çalışan mahkemeler dillendirenlere ceza da verse, Öcalan’ın Kürt halkının önemli bir önderi olduğunu biliyorlar. Bunun için Öcalan vasıtasıyla gasp ettikleri İstanbul belediye başkanlığını sandıkta da almak istiyorlar.

Nafile çaba. Bu çabanın nafile ve trajikomik bir çaba olduğunu Öcalan’ın açıklanan mektubu öz olarak gösteriyor.

Tiranlık, Öcalan’da umduğunu bulamamıştır. Belli ki çok ısrara, belki hayali vaatlere de yeltenilmiştir. Buna rağmen Öcalan her zamanki çizgisini korumuştur. Dikkatle, birkaç kez okudum. Mantık yürütmesine ve analiz tekniğine İmralı görüşmelerimizde yakından tanık olduğum için mektup beni hiç şaşırtmadı. Öcalan bir analiz yaparken, bir politika oluştururken sadece bugünden yola çıkmaz. Yarını, öbür günü, ileri vadeyi de hesaplar. Onun için değişik müzakerelere çözümlere kapıları beli aralıklarla açık tutar. Ağacı orman içinde görmeye çalışır. Lokalde boğulmaz. Globalliği her zaman gözetir. Mektup tam da öyle bir mektup. HDP’nin elini kolunu bağlayan, 23 Haziran’la ilgili stratejisini değiştirmeyi vaaz eden bir mektup değil.

HDP eşbaşkanlarının mektupla ilgili, “İki tarihsel blok arasında taraf olmamaya ve Üçüncü Yol stratejisini kararlı ve ısrarlı bir şekilde sürdürmeye dayalı olarak HDP’nin İstanbul seçimlerine yönelik seçim stratejisinde ve taktik adımlarında bir değişiklik söz konusu değildir” açıklaması da çok yerinde ve isabetli olmuştur.

Kirli politikalar dedik. Başta iktidarın başı olmak üzere birçok çevreler öteden beri Demirtaş ile Öcalan arasında bir iktidar kavgası olduğu hayalini kaşımaya çalışmakta. Bu da nafile bir çabadır. Demirtaş’ın fonksiyonu farklı, Öcalan’ın fonksiyonu farklıdır. Bu oyuna da hiçbir birey ve Kürt halkı gelmez.

Tam 23 Haziran seç imleri arifesinde, hem giderek eleştirileri sıklaşan, hatta AB müzakereleri için yeni fasılların açılmayacağını söyleyen AB çevrelerini etkilemek, hem de belirli oyları etkilemek için göreli özgürlükçü bir kılıf taşımak için yeni bir yargı reformu strateji belgesi gündeme getirildi. Köklü bir reform içermiyor. Anayasa Mahkemesinin, Hakimler ve Savcılar kurulunun yapısına dokunmuyor. Şu anki haliyle bu iki kurum da tamamen Erdoğan’ın vesayetinde. Cumhurbaşkanlığına hakaret suç tipi, üye olmamakla birlikte üyelikten cezalandıran suç tipi muhafaza ediliyor. Ceza infazında indirim mevcut haliyle ayrımcı bir tarzda düşünülüyor. Bu paketle ilgili ayrıntılı yazımı, yerel seçimden hemen sonra yazacağım.

Gelelim tekrar 23 Haziran meselesine. Özgürlükçüler için bu tarih Binali-İmamoğlu çekişmesinden çok daha öte bir anlam taşıyor. Kaldı ki İmamoğlu da özgürlükçülerin coşkuyla kucaklaşacakları bir konumda değil. Sol değerlere uzak. Seküler bir kültürü, davranışı da yok. Bu açıdan çok da popülistçe potlar kırdı. Havuzlarda haremlik- selamlık meselesi, belediye tesislerinde içki yasağı, mazbata alırken Kuran okuması, Eyüp Sultan’da Yasin okuması, Hırka-i Şerif’te titremesi vs. Lakin bunlara şimdilik takılma sırası değil. Ama şimdiden eleştirmeliyiz.

Netice olarak 23 Haziran’da lümpen burjuva patrimanyal zorbalığın hevesini kursağında bırakmalıyız.