Gazeteci İsmail Saymaz’ın “Nefret: Bir Milli Mutabakat Cinayeti” kitabı üzerine T24’te Doğan Akın önemli bir yazı yazdı.

Kitap “Malatya Zirve Katliamı”nda “mutabakat”ı anlatıyor.

Ötekini “din düşmanlığı” veya “laiklik düşmanlığı”yla suçlayanlar; “misyonerlik”i abartıp ortak düşman saymakta, azınlıklara düşmanlıkta birleşiyor.

Elbet sıradan insanlar ve kitlesel korku, nefret ile linç de mevcut…

Ama öncelikle bir “devlet tavrı”.

Emperyalizm ve küresel piyasa ile yıkımları karşısında pelte gibi olmuş bir “milli devlet politikası”; sıradan insanları, güçsüzleri hedef almaya gelince aslan kesiliyor.

 

***

 

Akın, Alper Görmüş’ün nisanda yayınladığı, “Darbe Günlükleri”nden bakiye bir nota atıf yapmıştı:

23 Ocak 2004, MGKı. (Jandarma kaynaklı) misyonerlik raporlarına iktidar da balıklama atlıyor.

Bir tek kişi her iki kesime de, “Söylenenler laiklik karşıtı, hükümet dinlere eşit mesafede olmalı” diyebiliyor.

Ulusalcıların “dinci, laikliğe hassas değil”; ötekilerin “demokrat, hoca” ilan ettiği Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök!

 

***

 

Zirve Katliamı Davası çok önemli.

Hem kimi dinci hem kimi ulusalcı hassasiyetin sentezi görülebilecek, görülürse.

Cumhuriyetçiler”in büyük laik, ulusalcı (Ergenekon sanığı) komutanlarının nasıl Malatya’ya koşup katliamın “dini” ideolojik havasının oluşmasına “entelektüel” katkı yaptığı anlaşılabilecek, belki!

Dink suikastı” da özünde milli mutabakat cinayeti!

Sadece ideolojik mutabakat manasında değil; sadece, Cemil Çiçek’in cansiperane savunduğu kanun sayesinde, şimdi Ergenekon sanığı olan kimilerinin Dink’i kuşatması değil.

Fiili bir mutabakat da pis pis kokuyor İstanbul’dan Trabzon’a.

Katil hazırlanışı, çeteden bombacının Çeçen stajından devşirilip sonra hapisten alınarak kullanılışı, bomba azmettiricisinin kollanışı, sözde biri ordu diğeri hükümet safında birbiriyle çelişen Jandarma ve Emniyet’teki ortak parmak izleri; her iki kurumun istihbarat mekanizmalarının gölgesi vesaire!

 

***

 

Malatya Katliamı ile Dink Suikastı; onca acı tecrübe, onca demokrasi, hoşgörü iddiasına rağmen; kadim “milli-dini mutabakat”ın kanlı ayak izleri.

İnancına (ve inançlara) gerçekten saygılı; ülkesine (ve insanlarına) gerçekten düşkün kimse; dini, milli hassasiyetlerinin, katliam ve cinayet malzemesi olmasına katlanmamalı.

İster vatandaş olsun; ister savcı, hakim, asker, polis!

Bu iki olayda, gırtlak kesen, kalleşçe vuran “vampir ağı” ezberleri sarsacak biçimde aydınlatılmalı!

Bir de, Yazıcıoğlu ile o helikopterdeki herkesin kaderine, bu olaylardan uzanmış bir çizgi var mı; biraz düşünmeli!

 

Zenginden alıp…

 

KDV gibi (toplamın üçte ikisi olmuş) dolaylı vergiler, zengin-fakir tanımaz. Sadece, oranla oynayıp yoksulların tükettiği temel malları ucuzlatabilir, yüksek gelirlilerin vergisini şişirebilirsiniz.

ÖTV, sözde tamamen öyle ve geçici “sosyal bir vergi.” Tabii, hakikaten sosyal bir devletiniz varsa.

Lüks tüketimden çok alıp düşük gelirlilere, mağdurlara destek sağladığı varsayılır. Ama zenginden alıp zengine veriyorsanız, sosyal değil, yeme de yanında yat tadında “soslu” devlet olur.

Misal, ÖTV aldığınız bir araç şirket vergisinde maliyet olarak vergiyi düşürüyorsa, bir elle ÖTV alıp diğer elle vergi iadesi yapmış olabilirsiniz.

Yardımını, merhametini de vergiden düşen, ama böbürlenirken işin bu kısmını gizleyen gönlü zenginler de öyle yapar!

ÖTV’yi arttır, yükseklerde gelir vergisi indir, falan filan!

Tüketimden, üretimden, istihdamdan vergi alırken çok sert olan; muhtemelen, gelirden, kazançtan, varlıktan, ranttan alırken ve kayıtsızdan, kaçaktan almazken mülayimdir!

Bu arada, işin içindekiler hemen hesaplamış.

Kimi aracın fiyatı bir günde yüzde 12, kimininki yüzde 25 artıvermiş. Bütün stoklar zamlanmış.

Diyorlar ki, satıcılar, ÖTV’si artamasa dahi, yüklerini veya kayıplarını 1600 cc altı araçlara da yansıtır.

Demedikleri şu: Lüks aracı yüzde 25 zamlı alan da bunu ürettiği, sattığı, pazarladığı, dağıttığı başka ürünlere yansıtır.

Cep telefonu zaten; cüzdanı taşan cebin de var, tamtakır kuru bakır ceplerin de. Lüks tüketimden ziyade, leblebi çekirdek gibi bir tüketim malzemesi.

Bunlar, elektrik gibi olmasa dahi, dalga dalga; bir cereyan olur, yine çarpar işte!

Zenginden alır yaptığını sonuçta fakirden de almış olmaya kadar giden bir mekanizma olmalı bu…

Ki adına piyasa diyorlar zaten!