Benim de bir dönem okuduğum Tarsus Amerikan Koleji (TAC) mezunlarının web sitesinde ilginç bir tartışma yürüyor. Tartışmanın ‘ana ürün’ü; bu seçimi de AK Parti’nin kazanacağı yönündeki karamsarlığın yarattığı trajikomik değerlendirmeler…
Tarsus Amerikan Koleji, Türkiye’nin iyi eğitim veren okullarından birisidir. ABD’nin saygın üniversitelerinde çok sayıda Tarsus Amerikan mezunu akademisyen vardır. TAC mezunlarının önemli bir çoğunluğunun yaşamlarının bir bölümünü ABD’de geçirdiklerini, azımsanmayacak bir kesiminin de geçimlerini bir şekilde ABD ile olan ilişkilerden sağladıklarını söyleyebiliriz. 

Bizimkiler krizde
AK Parti’nin devam eden iktidarının, ‘seçkin eğitim’ görmüş kesimlerde yol açtığı psikolojik sarsıntıyı uzun uzun anlatmaya gerek yok… Yalnızca Tarsus Amerikan Koleji’nin değil, Galatasaray Lisesi’nin, Robert Kolej’in, Alman Lisesi’nin, Saint Joseph, Saint Benoit, Avusturya Lisesi gibi okulların mezunlarının geniş bir kesiminin ruh halinin de farklı olmadığını bu okulların mezunu olan arkadaşlarımdan sık sık duyuyorum…
“Türkiye’nin elden gittiği” psikolojisi, gerçekten de bu kesimi tarifsiz kederler içine sokuyor. Bizim TAC’liler, aralarındaki tartışmanın adını “Halk neden yanlış partilere oy verir?” koymuşlar. 

Bir değerlendirme ve bir yanıt
İşte size bir değerlendirme: “Ateş abi, Hürriyet’teki haberde düğün gecesi hastanelik
olana dek dayak yiyen ve şikâyetçi olmadığından (veya olamadığından) aynı eve geri yollanan türbanlı gelinimizin bu tavrını gayet normal karşılayan halkımızın AKP’yi neden geniş çapta desteklediğini biraz olsun anlatmaya yeter sanırım! Alev”
Ateş de bu kardeşine genel bir cevap veriyor: “Sevgili TAC, Kimin hangi partiden neden aday olduğunu anlamak için öncelikle 1. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, 2. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın, 3. Demokrat Parti’nin, 4. Adalet Partisi’nin, 5. ANAP’ın, 6. AKP’nin halk tarafından neden geniş çapta kabul gördüğünü iyice kavramamız gerekir. Bunu ıskalarsak ‘elitist ideolojiler’den biteviye medet ummaya devam ederiz.”
Hasan kardeşimiz ise sorunu tam anlamıyla ‘çözmüştür’ ve noktayı şöyle koyar: Böyle kambur Aslı’nın topal olur Kerem’i, tezekten terazinin boktan olur dirhemi. 

Okumuşlarımızın dramı
Demokrasi, seçimler ve halkın tercihleri, okumuşlarımızın dramıdır. Onlar, kendilerine göre bir ‘ileri halk’ projesi hazırladılar ancak ‘halk’, hiçbir zaman onların düşündüğü ve istediği gibi hareket etmedi. Çok partili rejime geçişten bu yana ‘cumhuriyet elitleri’ seçim kaybediyorlar.
Örneğin İlhan Selçuk, “Demokrasiye erken geçildi” değerlendirmesinde bulunmuştu. Halkın demokrasiyi kaldıracak olgunlukta olmadığı yönündeki kanaatleri hiçbir zaman değişmedi… Türkiye’ye zaman zaman Batılı bir gözle baksalar da bakış açılarına daha çok ‘yerelci ve içe kapanmacı bir elitizm’in damga vurduğunu görebiliyoruz. Her ne kadar bu kesimlerde son aylarda küçük bir değişim ve Türkiye’yi yeniden değerlendirme çabası olsa da eski bakış açısının büyük oranda sürdüğünü söyleyebiliriz.
‘Halkın doğru yerde mi yoksa yanlış yerde mi durduğu’ gibi bir konuyu tartışmak bile anlamsız… Ama milliyetçi, devletçi, içe kapanmacı, despotik bir formasyondan geçmiş olan, olayları küresel bir boyutta algılayamayan ‘okumuşlarımız’ın doğru bir yerde durmadıkları, duramadıkları bir gerçek.
Aldıkları eğitim, sahip oldukları uluslararası bağlantılar ve kariyerleri, toplumu doğru algılamalarını sağlamıyor. Tabii bu yaklaşımla dünyayı da doğru okumaları kolay değil.